Nora'nın Kitaplığı : Mart 2021

30 Mart 2021 Salı

Kargalar Meclisi (#1, Grishaverse #4) - Kitap Yorumu

İntikam duygusuyla yanıp tutuşan bir mahkûm Bahis düşkünü bir keskin nişancı Ayrıcalıklı hayatını geçmişte bırakan bir kaçak Hayalet ismiyle tanınan bir casus Hayatta kalmak için sihir kullanan bir cellat Ve hepsini bir araya getiren kaçış uzmanı bir hırsız.

6 Tehlikeli Serseri
1 İmkansız Görev

Bu ekip büyük bir felaketi önleyebilecek tek seçenek, tabii önce birbirlerini yok etmezlerse.
Herkese merhaba! Kargalar Meclisi, steampunk tarzında kurgulanmış bir dünyada geçen bir anti-kahraman kitabıydı. Zaten steam-punk ve anti-kahraman kalıplarının ikisi de ayrı ayrı bayıldığım türler, bir de bir araya gelince gerçekten defalarca okuyabileceğim bir kurgu çıkmış oldu ortaya. Çıktıkları görev açısından Suicide Squad'a benzetsem de aslında kurgu olarak Locke Lamora'nın Yalanları'na çok daha yakın diyebilirim. O kitabı beğendiyseniz buna da bayılacağınızdan eminim... Kaz ise bana tam olarak Peaky Blinders Thomas Shelby havası verdi. Kitapta resmen bütün güzellikler bir aradaydı: Muhteşem baş karakterler, aksiyon dolu bir kurgu, gerçekçilik, akıcılık, etkileyicilik, saç yoldurtan romantizm emareleri... Her şeyiyle bayıldım!

    

Gölge ve Kemik serisinde neredeyse sadece Ravka’yı görebilmiştik ve ben kendi kendime bu kadar güzel kurgulanan bir evrenin boşa gitmesi ne yazık diye düşünmüştüm. Halbuki boşa gitmemiş! Bu kitapta hem Kerch hem Fjerda’yı yakından tanıyor ve Shu Han, Novyi Zem gibi diğer ülkelerden de karakterler ağırlıyor ve kültürlerini öğreniyorduk. Bu dünyadaki başka yerleri keşfedebilme dileğimin kabul olması benim için harikaydı. Inej'in bir Suli atasözü der ki diye cümleye başlamalarını çok çok özleyeceğimden eminim...



Kitap benim için başından sonuna kadar akıcı olsa da (gerçekten uzun zamandır bu kadar hızlı okuduğumu hatırlamıyorum, tabii Martı'nın baskı şeklinin de etkisi vardır), kitaba tam anlamıyla girmem bir 100-150 sayfayı buldu. Sonra zaten macerayla beraber kendimi öyle bir kaptırdım ki, karakterlere ne ara düştüm, kitapta ne ara bu kadar ilerledim anlayamadan geçti gitti her şey. Sürükleyici olduğu kadar etkileyiciydi de, elimden bir an olsun bırakmak istemedim kitabı. Aksiyonun dozu resmen asla düşmedi, olay üzerine olay yaşadık ama aynı zamanda okurken çok yormadı da beni. Hatta her olayla daha da bir canlandım diyebilirim.


Yazının Devamı Spoiler İçerir

Kaz ve Inej arasındaki kıvılcımlar sanki kalbimde çakıyordu, okurken resmen kudurdum, yazar bizi parmağı üzerine almış çevirip duruyordu. Zaten seri hakkında duyduklarımdan dolayı hiçbir zaman bir ilişki beklentisine girmemiştim ama gerçekten olayların seyri karnıma ağrılar soktu. Kaz'ın Inej'e verdiği değeri hissettiğimiz her sahne benim için altın değerindeydi. Birbirlerini kurtarıp durmaları falan gerçekten harikaydı ve Kaz'ın zekâsı bir yana Inej'in de bu kadar güçlü bir karakter olması beni inanılmaz gururlandırdı (nedendir bilinmez). Kaz'a bayılmamak elde değil ama Inej de gerçekten en en en sevdiğim karakterlerden biri hâline geldi. Eh, böyle olmasını zaten bekliyordum o yüzden çok da şaşırmadım diyebiliriz. Kitabın sonunda Kaz'ın bir bakışıyla Inej'in kaçırılması efsane bir olaydı ve burada bırakılmasını da yazarın cadı kalpliliğine veriyorum artık. Araya kitap alamadım... gittim hemen ikiye başladım mecbur.

   

Bu kitapta Nina ve Matthias arasındaki aşk-nefret ilişkisi de beni çok eğlendirdi. Matthias'ı sevdim, Nina'ya bayıldım! Jesper ve Wylan’a bu kitapta diğerleri kadar ısınamadım gerçi. Hatta yazar neden daha renkli karakterler tercih etmemiş diye düşündüğüm bile oldu. Aralarında bir kıvılcım olduğunu da kitabın sonuna kadar anlayamamışım resmen... Ama genel olarak anti-kahraman tadı her karakterde (Wylan hariç :D iyi kalpli tüccarcık) çok güzel geçmişti kitaba ve her karakterin gözünden okumak ayrı zevkliydi. 

Spoiler Sonu

   

İşte benim Kargalar Meclisi maceram böyle geçti... Herhalde bunun gibi 10 kitabı olsa hepsini de alır okurdum, öyle sevdim. Peki siz Kargalar Meclisi'ni okudunuz mu? Kitap, karakterler ve Grisha dünyası hakkında düşünceleriniz neler?


Yazar: Leigh Bardugo        Çevirmen: Ömer Mülazım       Yayınevi: Martı Yayınları

 Sayfa Sayısı: 528      GoodReads Puanı: 4.43

27 Mart 2021 Cumartesi

Sineklerin Tanrısı - Kitap Yorumu

"Sineklerin Tanrısı başlangıçta, ıssız bir adaya düşen çocukların serüvenlerini anlatan, küçükler için yazılmış bir öykü, R. M. Ballantyne'ın Mercan Adası'nın çağdaş bir uygulaması sanılabilir. Hatta Golding, kendine özgü buruk alaycılıkla, okuyucunun bu sanısını pekiştirmek istercesine, Sineklerin Tanrısı'nın başlıca iki kişisine Mercan Adası'ndaki çocuklardan aldığı Ralph ve Jack adlarını verir. Mercan Adası'nda Ballantyne, oldukça duygusal ve biraz da bön bir iyimserlikle, gemileri battıktan sonra Pasifik Okyanusu'nda ıssız bir adaya sığınan üç İngiliz gencinin, Büyük Britanya uygarlığının oldukça başarılı bir küçük örneğini nasıl yeniden kurduklarını anlatır. Golding'in Sineklerin Tanrısı'nda da bir mercan adası ve İngiliz çocuklar vardır. Ama altı ile on iki yaş arasında olan bu çocuklar, gelecekteki atom savaşı sırasında, güvenilir bir yere götürülmek üzere bindikleri uçak bir saldırıya uğradığı için bu mercan adasına düşmüşlerdir. Ve bu mercan adasında olup bitenler, Ballantyne'ın romanında olup bitenlere hiç mi hiç benzememektedir…
Herkese merhaba! 🌸 Mart ayının klasiği arkadaşımla beraber başladığım Sineklerin Tanrısı oldu. Bu yorumum spoiler içermeyecek, gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz. Sineklerin Tanrısı, biraz şaibeli bir kitap. Okuyanların bir kısmı çok sevdiğini söylerken diğer kısmı da kitabı hiç sevmiyor, bazıları basitliğinden bazıları ise acımasızlığından yakınıyor. Ben sevenler takımından oldum. Açıkçası basitliğinden yakınılmasını da anlamıyorum. Her klasik ağır olmak zorunda değil ki? Öyle kitapları daha çok beğeniyorsanız edebî açıdan ağır eserler bulup onları okumalısınız. Bir kitaba ee bunun dili sadeymiş demek bir eleştiri değil durum tespitidir çünkü sade veya ağdalı bir dil kullanmak tamamen yazarın seçimidir. 


Bunu geçecek olursak, kitabın dili gerçekten de oldukça sadeydi 😄, öyle ki ortaokul düzeyindeki çocukların da rahatlıkla okuyabilirdi -okutmayın yine de-. Ama ne anlarlardı ki? Klasiklerin çoğunda kitapları okumak yetmiyor. Bir kitabın arka planını bilmiyor, verilen mesajları alamıyorsanız o kitabı okumanızın bir anlamı olmuyor. "Sadece klasik" okuduğunu iddia eden birçok insan da bu kitapları dümdüz okuyup gösterilen hikayeden ibaret görüyor, halbuki bu hikayelerin arkasında çok daha fazlası var ve bunun için kitap tartışma platformlarını, internetteki yorumları mutlaka incelemeniz gerektiğini düşünüyorum. 

Mesela bu kitap da dışarıdan bakınca birkaç çocuğun bir adaya düşüp orada yaşadıkları olsa da aslında
bu kitapta alegori kullanılmış ve -Hayvan Çiftliği'nde olduğu gibi- asıl fikir görünürde olan olayların arkasına gizlenmişti. Ben de kitabı bitirdiğimde kitaptaki bütün fikirlere hakim olduğumu zannetsem de, Beelzebub göndermesi gibi kitapta asıl anlamını fark edemediğim birçok nokta olmuş ve çevirmenimiz Mîna Urgan kitaba eklediği sonsözünde kitaptaki bütün ince detayların üzerinden geçerek her birini çok güzel bir şekilde açıklamış. Bu yüzden mutlaka bu kitabı bitirdiğinizde okuduklarınızı sentezlemek adına sonsözünü de okuyun derim.

Sineklerin Tanrısı, gerçekten de acımasız bir kitaptı ve içimizde her şeyin güzel olacağına dair ne zaman bir umut yeşerse bunu yerle bir etmeyi başardı. Bu yüzden ortaokul seviyesinde bir dili de olsa ben çocuklara okutmanızı tavsiye etmem. Zaten kitapta temel olarak hep masumluk atfettiğimiz çocukların aslında doğru yönlendirilmezlerse ne kadar kötü ve acımasız olabileceklerini görüyoruz. Yani tabii ki yazar da biraz kendi hayat görüşünü yansıtmış kitaba ve bu görüşe mutlak doğru diyemeyiz, hatta buna katılıyor muyum emin bile değilim. Evet, yaramaz çocuklar var ama bu kitaptaki şeylerin gerçek hayatta olabileceğine inanmak istemezdim ben de gerçekten.

Ben bütün tüyler ürpertici sahnelerine rağmen kitabı çok beğendim. Dilinin yalın olması beni rahatsız etmekten ziyade rahatlattı, kolayca akan ama aynı zamanda aşırı basitliğe de kaçmayarak güzel kelime oyunlarını da içeren bir dili vardı ve bu, okumayı eğlenceli hâle getirdi. Hiç sıkılmadım ve çocukların her gününü ayrı bir merak ve heyecanla okudum. Öyle dümdüz de değil, tamam oturup ağlamadım da ama sık sık şaşırarak, üzülerek, kızarak ve farklı farklı duygular hissederek okudum, dolayısıyla etkili bir kitap olduğunu da söyleyebilir -ki bunu okuduğum bu tarz kitapların çoğu için söyleyemiyorum-. Distopya olduğu için bilim-kurgu sayanlar var ama bence her distopya içeren kitap bilim-kurgu sayılmaz ve bu kitapta da ne bilime ne teknolojite dair bir şey yoktu, o yüzden böyle bir bilim-kurgu beklentisine girmemenizi veya bilim-kurgu okuma niyetiyle kitaba başlamamanızı tavsiye ederim. Kitap tam olarak arka kapağında yazdığı gibi, ne eksik ne fazla. 


Evet, benim Sineklerin Tanrısı maceram da bu şekilde geçti. Siz bu kitabı okudunuz mu, sizin kitaba dair görüşleriniz neler? Beğenmeyeceğimden korkmama rağmen sevdiğim için çok mutlu oldum ben. Kitaba dair beni en çok tatmin eden nokta Sineklerin Tanrısı adının geldiği yerdi, çok zekice buldum bu adın kullanılmasını 😄 Görüşlerinizi paylaşmadan geçmeyin, bir sonraki paylaşımda görüşmek üzere, hoşça kalın! 💗

Yazar: William Golding         Çevirmen: Mîna Urgan       Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları

 Sayfa Sayısı: 261      GoodReads Puanı: 3.69


24 Mart 2021 Çarşamba

Seri Kitapları Seri Okuyoruz! || Etkinlik

Herkese merhaba! Şule Uzundere Blog 2021 yılı için "Seri Kitapları Seri Okuyoruz" etkinliği başlatmış. Ben de bu yıl için katılım sağlamayı düşündüğüm kitaplarının bir listesini sizlerle paylaşayım dedim. Tabii ki bu listeye ne kadar sadık kalırım asla belli değil 😂 Fotoğraf çekmeye de biraz üşendim açıkçası, kitaplığım o kadar sıkışık ve tıklım tıklım ki! Çıkar-geri koy derken mahvolacağım gibi geldi 😅

Şu ana kadar okuduğum seri kitapları:

      Seri Adı        -        Kitap Adı

Narnia Günlükleri #1 - Büyücünün Yeğeni
Kralkatili Güncesi #1 - Rüzgarın Adı         
Warcross #1 - Warcross 
Warcross #2 - Wildcard 
    Cam Şato #6 - Şafak Kulesi
  Cam Şato #7 - Kül Krallığı
Hayalci #1 - Hayalci 
     Grishaverse #4 - Kargalar Meclisi


Bu yıl okumayı hedeflediğim seri kitapları:

    Seri Adı         -        Kitap Adı

Grishaverse #5 - Sahte Krallık
 Grishaverse #6 - Yara İzi Kralı
Ötediyar #2 - Kışkent  
       Hayalci #2 - Kâbus Perisi
Dikenler ve Güller Sarayı #1 - Dikenler ve Güller Sarayı
Dikenler ve Güller Sarayı #2 - Sis ve Öfke Sarayı           
Dikenler ve Güller Sarayı #3 - Kanatlar ve Küller Sarayı
Dikenler ve Güller Sarayı #3.5 - Buz ve Yıldızışığı Sarayı    
Yılan ve Güvercin #1 - Yılan ve Güvercin
Gazap ve Şafak #1 - Gazap ve Şafak
Gazap ve Şafak #2 - Gül ve Hançer  
    Kızıl İsyan #3 - Sabah Yıldızı
        Lonca Avcısı #4 - Başmeleğin Kılıcı
Cehennem Makineleri #1 - Mekanik Melek          
Cehennem Makineleri #2 - Mekanik Prens           
 Cehennem Makineleri #3 - Mekanik Prenses        
   Ölüm Serisi #3 - Büyülü Ölüm
   Ölüm Serisi #4 - Mutlu Ölüm  
        Kralkatili Güncesi #2 - Bilge Adamın Korkusu
Kralkatili Güncesi #2.5 - Sessizliğin Müziği  
        Cam Şato #0.5 - Assassin's Blade
Maddox Brothers #3 - Tatlı Ateş             
         Karanlık Elementler #1 - Kimi Öptüğüne Dikkat Et
                 Karanlık Elementler #2 - Kime Dokunduğuna Dikkat Et
         Karanlık Elementler #3 - Kimi Seçtiğine Dikkat Et
Efsane #1 - Efsane
Efsane #2 - Deha  
      Efsane #3 - Şampiyon
Ateş Serisi #6 - Buz          
Ateş Serisi #7 - Alev         
       Ateş Serisi #8 - Ateşten Doğan
   Ateş Serisi #9 - Ateş Şarkısı


Aslında daha çoook seri var okumayı düşündüğüm ama şimdilik burayı çok da kalabalıklaştırmayım dedim. Hayaller, hayatlar paylaşımımızın hayaller kısmı böylece tamamlanmış oldu. Bakalım yıl sonunda paylaşacağım 'hayatlar' kısmı yüzümü güldürecek mi 😃

Bu etkinliği başlatarak bize gaz verdiği için Şule'ye tekrar teşekkürler! Sizin bu yıl okumayı planladığınız seriler neler? 🌠



23 Mart 2021 Salı

Wildcard: Joker Oyuncusunun Hikayesi (Warcross #2) - Kitap Yorumu

Her şey mümkün. Bu sefer hayatları pahasına bir oyun başlıyor.

Emika Chen, Warcross Şampiyonası’ndan sağ çıkmayı zar zor başarmıştı. Artık Hideo’nun yeni NöroLink algoritmasının ardındaki gerçeği bildiğinden, bir zamanlar hayranlık duyduğu, kendi tarafında olduğunu sandığı kişiye güvenemiyordu.

Hideo’nun planlarını durdurmak için Emika ve Anka Süvarileri bir araya gelecekti. Fakat bilmedikleri bir şey vardı: Tokyo’nun neon ışıklı sokaklarını tehdit eden yeni bir tehlikeyle karşılaşacaklardı. Birileri Emika’nın başına ödül koymuştu ve Emika’nın hayatta kalmak için tek şansı Sıfır ve acımasız Kara Zırhlar’dı. Ancak Emika, Sıfır’ın aslında göründüğü gibi biri olmadığını çok geçmeden fark edecek ve koruması altına girmenin bir bedeli olacağını öğrenecekti.

Bir ihanet zincirinin ortasında, özgür iradenin geleceği tehlike altındayken Emika, sevdiği adamı durdurmak için ne kadar ileri gidecekti?
Herkese merhabalar! 🌸 Umarım sizler ve sevdikleriniz iyisinizdir, sağlığınız yerindedir. Bu aralar evde geçen günlerimi iyi değerlendiriyor ve bol bol okuyorum. Biliyorsunuz ki Warcross'u (ikilemenin ilk kitabı, yorumu için buraya tık) @uzakdiyarsakinleri ve katılımcı maraton grubumuzla beraber Şubat kitabı olarak okumuştuk. Sonrasında bir grup ikinci kitaptan devam etse de ben elimde olmadığı için devam edememiştim. Bu ay sonunda kitabı alıp okuma fırsatı buldum ve hazırsanız birazcık uzun bir yoruma başlıyorum 😅


Öncelikle genel bir yorum yapayım: Ben bu kitabı da çok sevdim. İlk kitaptan aşağı kalır bir yanı yoktu bence ve ilkine tam puan verdiğim için bu kitaba da tam puan verdim. Kitabın başından sonuna aksiyon hep doruktaydı ve ilk kitapta çözemediğimiz gizemlerin aslını öğrenme fırsatı bulurken bir yandan da hayatımız için savaştık Emika ile beraber 😄. Ben öçnceki kitabın sonunda olduğum gibi burada da Hideo takımındaydım dolayısıyla Emika'nın yine durup durup Hideo'nun yaptıklarından iğreniyorum moduna girmesine her zamanki gibi gıcık oldum. Hideo'nun Emika'nın asla sahip olamayacağı bir vizyona sahip olduğunu düşünüyorum, yaptıklarının sonucu gerçekten kötüye gidiyor olsaydı zaten algoritmayı durduracağına veya daha az etkili hale getireceğine emindim. Ama tabii ki yine insanlar plan yaparken Tanrı güldü ve hayatları bambaşka yönlere çekildi. Bu nasıl bir genel yorum oldu şimdi 😄 Ben yine konudan konuya atlayıp detaya indim istemeden... Ama kafamda öyle çok şey var ki! Neyse, uyarmak istiyorum ki yorumum artık her an spoiler içerebilir. O yüzden lütfen yalnızca Wildcard kitabını okuyanlar yorumu okumaya devam etsin. 

  

Bu kitapta daha çok Sıfır'a odaklanmış olduk aslında. Sasuke'nin kaçırılma hikayesi benim ilk kitapta kalbimi çok kırmıştı ama bu kitapta olayların derinliğini iyice görmek beni resmen mahvetti artık. Kafese kapatılıp üzerinde deney yapılan insanların hikayesi beni her zaman çok etkiliyor zaten (bkz. Shadows-Lux, Mo'nun Gizemi, Mara Dyer-Bıçak Sırtı vs.) ama bir de bu deneyler ailesinden koparılan hasta bir çocuğun üstünde yapılırsa... Gerçekten kalbim acıya acıya okudum, ağladım ve hâlâ da düşündükçe midem buruluyor. Kitaptaki karakterlerin ikilemini kalbimde hissettim ve gerçekten verilmesi zor kararlar verdiler. "Sasuke yaşıyor mu?" Hâlâ cevabını tam olarak veremediğimiz soru bu. İçim acıyor, içim! Sasuke basitçe ölmüş olsa belki de hem okurlar olarak bizim için hem de Hideo için çok daha kolay olurdu sindirmesi. Dana Taylor'ın Sasuke'ye yaptıkları, bütün o acımasızlıkları ve çocuğu hapis tutup fiziksel deneylerin yanı sıra psikolojik işkence yapması, okuması en zor şeylerden biriydi benim için. Ve eminim ki birçoğumuz doktorun Sasuke'ye "ya kendi isteğinle kal ya da deneyleri Jax'ın üzerinde devam ettiririm" diyerek bir şans verdiği anda, gitmeyeceğini bile bile "nolur, nolur ayrıl, lütfen kaç buradan" diye düşünmeden edemedik. Ne diyebilirim ki, acımasız bir kitaptı.


Kitabın sonuna iyiden iyiye sinir oldum. Hideo'nun ceza çekmesine, Emika'nın kendisini Hideo'dan çok üstün görmesine... Bir de lütfeder gibi sonradan el ele görüldükleri haberini koymuş yazar kitabın sonuna. Meh! Emika hanımın sonunda mide bulantısı geçmiş mi? İşte, bu kitaptan alacağımız ders de bu: Perspektifinizi genişletip dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeye çalışırsanız dünya size böyle teşekkür eder. Peki ya algoritmanın halkları üzerinde kullanımını kabul eden bütün o ülke başkanları? Onlar da yargılanıp ceza almış mı? Yoook.....

       

Allah'tan NeuroLink'in bir anda dünyadan öylece silinemeyeceğini anlayıp geri döndürme çalışmalarına başladılar, yoksa kafayı yiyebilirdim. Teknolojinin geriye gitmesi görülmüş şey değil, gerçekten dandik bulurdum öyle bitseydi kitap. Algoritma öncesi zamanlara dönülme hareketi mantıklı geldi ve benim için 5. puanı tamamlayıcı bir etkisi oldu. Tabii bir de Sasuke'nin bilincinden kalanların bir yapay zeka teknolojisi olarak internete entegre oluşu var. Beklendik ama tatlı bir detaydı. Buruk bir gülümseme bıraktı yüzümde. Ah, ah...


Kitapta farklı yazılabilecek birçok şey vardı belki de ama olduğu haliyle kabullenip sevdim ben. Tek düşüncem ikileme yerine tek kitap şeklinde bırakılabilecek olmasıydı kitapların. Sanki sırf maddi sebeplerle ikiye bölünmüş gibi hissettim ve bunu gereksiz buldum. Ama Marie Lu'nun dilini ve tarzını çok beğendim ve başka kitaplarını da mutlaka okumayı düşünüyorum. İyi ki okumuşum dediğim bir seri oldu ve kalbimde ayrı bir yer edindi. Bu seriyi tavsiye eden herkese teşekkür ediyorum ve artık ben de okumayanlara tavsiye ediyorum 💕
Warcross Serisi Yorumlarım:

Yazar: Marie Lu    Çevirmen: Onur Kınacı Birler    Yayınevi: Yabancı

 Sayfa Sayısı: 344      GoodReads Puanı: 3.99




22 Mart 2021 Pazartesi

Nefret Oyunu - Kitap Yorumu

Düşman (isim):

1) Bir insanın yenemediği ya da üstesinden gelemediği bir rakip
2) Bir insanın felaketi
3) Joshua Templeman

Lucy Hutton ve Joshua Templeman birbirlerinden nefret ediyordu. Bu sadece hoşlanmamak ve birbirlerine katlanmak zorunda kalmak da değildi. Gerçekten nefret ediyorlardı. Ortak iki CEO'nun asistanları olarak karşılıklı çalışırken, duygularını pasif agresif yollarla birbirlerine göstermekten de hiç çekinmiyorlardı. Lucy, Joshua'nın işine neşesiz, sıkıntılı ve titiz yaklaşımını anlamıyor, Joshua ise Lucy'nin parlak elbiselerinden, acayipliklerinden ve iyimser tavrından dolayı hayrete düşüyordu.

Şimdi, aynı terfi için çabalarken çekişmeleri doruk noktasına ulaşmış ve Lucy, bu son oyunları neredeyse onu işinden edecek olmasına rağmen geri adım atmayı reddetmişti. Fakat Joshua ve Lucy arasındaki gerilim kaynama noktasına gelecek ve Lucy, belki de Joshua'dan nefret etmediğini fark etmeye başlayacaktı. Hatta belki de Joshua'nın da ondan nefret etmediğini. Yoksa bu sadece başka bir oyun muydu?
Herkese merhaba 🙋🏼‍♀️ Bugün tatlı mı tatlı bir romantik kitapla geldim. Nefret Oyunu’nu @salutececilia önerisi ile okuma listeme eklemiştim. Uzun zamandır romantik/ çerezlik bir şeyler okumaya fırsat bulamamışken Nefret Oyunu bana resmen ilaç gibi geldi. Seveni de sevmeyeni de bol olduğu için beklentisiz başlamıştım ve gerçekten bayıldım! Kitap resmen bana yetmedi, sonlara yaklaştıkça ama daha çok okumak istiyorum bunları diye mızmızlanırken buldum kendimi. Yazar kesinlikle “tadında bırakmanın” ne demek olduğunu biliyor. Çünkü tam anlamıyla kitabın tadı damağımda kaldı. Joshua’ya doyamadım!

Tabii ki bu kitabı okurken tamamen romantik-komedi okumanın rahatlığına bıraktım kendimi. Yoksa, kitabın içinde birazcık olsun gerçeklik payı olsa gerçekten deli olurdum. Gerçek hayatta bir yıl boyunca bu derece kaba davranabilen bir insanın sonradan 180 derece tersine dönebileceğine inanmam beklenemez tabii ki. Ama bu tarz kitaplar okurken çok sırıtmadığı sürece gerçekçilik arayıp bu tür şeylere takılmanın mantıklı olduğunu düşünmüyorum.

Nefret Oyunu benim için çok eğlenceli ve tadından yenmez bir romantikti. Tek rahatsız olduğum nokta Lucy’nin sürekli eski erkek arkadaşlarının jokey boylarından yakınmasıydı. E hoşuna gitmiyosa neden hep kısa boylu erkeklerle çıktın, çıkmasaydın? Sanki onlar zorladılar, ne anlamı var şimdi uzun boylu biriyle çıkınca kıyaslayıp durmanın? Kıyasladığı yetmiyor bir de kendi 1.50 boyuna bakmadan onları aşağılıyor utanmadan 😂 Sanırım ben bu kitapta erkek tarafı oldum. Beş puanımın dördü Joshua için ✌🏻 Gerisi de kurgunun çok eğlenceli olmasına...

Yazarın diğer kitabı %99 Benim'in sonunda bu çiftimiz için bir ek bölüm var. O bölümü okuduğumda da tam olarak aynı şeyi düşündüm: YETMİYOR. O kadar tatlılar ki daha fazlasını isteyip duruyorum. Keşke seri olsaydı da bıkacak hale gelene kadar okusaydım... O zaman bu kadar aklımda kalmazlardı. Her neyse, uzun lafın kısası, Nefret Oyunu çok sevdiğim yetişkin-romantik türündeki kitaplardan birisi oldu ve filmi için sabırsızlanıyorum! 

 Yazar: Sally Thorne    Çevirmen: Onur Kınacı Birler    Yayınevi: Yabancı

 Sayfa Sayısı: 384      GoodReads Puanı: 4.13

19 Mart 2021 Cuma

Koralin - Kitap Yorumu

“Çünkü,” dedi Koralin, “bir şeyi korkmana rağmen yapıyorsan, bu cesurcadır.”

Koralin ve ailesinin yeni evinin tuhaf bir havası vardı. Tuhaflığın sebebi evi saran sis değildi. Gözlerini Koralin’in üzerinden ayırmayan kara kedi de. Çay yapraklarından fal bakan yeni komşuları Bayan Spink ve Bayan Forcible’ın da durumla bir ilgisi yoktu. Sebep diğer evdi: Misafir odasındaki eski kapıdan geçilebilen ev.

Bu evdeki düğme gözlü, beyaz tenli diğer annesi ve babası, Koralin’in kendilerine katılmasını bekliyordu. Ve onlarla birlikte orada kalmasını. Sonsuza kadar…
Herkese merhaba! Bugün beni çook mutlu eden tatlı mı tatlı bir kitapla geldim. Neil Gaiman'ın dilini ne kadar sevdiğimden daha önce bahsetmiştim. Gotik ve hafif ürkütücü nüanslarıyla Koralin de oldukça uzun zamandır ilgimi çeken ve alışveriş listemde olan bir kitaptı. Mihri (@eemikii) ve İrem (@yorumluyore) bebeklerim bu kitabı bana hediye olarak almışlar, çok mutlu oldum 🥰 

Koralin, tam da beklentilerimle örtüştü, hatta beklediğimden belki de bir tık daha güzel çıktı diyebilirim. Çocuk kitabı kategorisinde sayabileceğimiz ama her yaşa hitap ettiğini düşündüğüm bir kitaptı. Daha önce okuduğum Yolun Sonundaki Okyanus kitabıyla aynı hisleri veren fakat bu sefer çocuk kitabı tadında yazılmak istenen bir kitapmış gibi geldi bana. Heyecanlı ve ürkütücü olduğu kadar akıcıydı da, ben her şeyiyle bayıldım bu kitaba. Oldukça kısa, 150 sayfaydı fakat daha uzun sürmüş olsa da zevkle okurdum kesinlikle.

Yazarın hayal gücünü harekete geçiren kurguları gerçekten inanılmaz. Ürkütücü ve garip hissettirecek şeyler yazma konusunda gerçekten çok başarılı buluyorum. Tarz olarak biraz Stephen King'e benzediğini söyleyebilirim ama Neil Gaiman'ın dili ve kurguları kesinlikle kendine özgü ve benim zevklerime hitap ediyor. 

Kitabın içerisinde bu gönderiye koyduğum bazı çizimler yer alıyor ve onlara da ayrı bayıldım, bazı kitaplarda hoşuma gitmese de bu kitapta çizimler okumayı gerçekten eğlenceli hale getirdi. Belki duymuşsunuzdur, bu kitabın bir de animasyon filmi var. O film kitabından haberim olmasından bile önceden beri listemdeydi ama bu zamana kadar izlememiştim. Bu haftasonu izlemeyi planlıyorum onu da 🖤


Koralin yorumum bu kadardı. Çok sevdiğim için uzun bir yorum olamadı, eleştirecek bir yanını da bulamadım doğrusu. Her şeyiyle beklentilerimi karşıladı ve çok çok sevdim. Siz hiç Neil Gaiman'dan bir kitap okudunuz mu? Gotik eserlerden favorileriniz neler? 💫

Yazar: Neil Gaiman         Çevirmen: Niran Elçi       Yayınevi: İthaki

 Sayfa Sayısı: 147      GoodReads Puanı: 4.05