Nora'nın Kitaplığı : Nisan 2021

25 Nisan 2021 Pazar

Lukov'dan Sevgiler - Kitap Yorumu

Eğer Jasmine Santos’tan geçtiğimiz birkaç yılını tek cümleyle özetlemesini isteseydiniz, cevabı kesinlikle hiçbir şeyin yolunda gitmediği olurdu. Kemiklerini defalarca kırmış ve tutulmamış sözlerin acısını pek çok kez yaşamıştı. Şimdi de buz pateni kariyerinin bitmek üzere olduğu gerçeğiyle yüzleşmesi gerekiyordu.

Jasmine tam da hayallerinden vazgeçmek üzereyken reddedemeyeceği bir teklif almıştı. Hem de en büyük düşmanı Ivan Lukov’dan! Genç kadın son on yılını onu bir otobüsün altına itmenin hayalini kurarak geçirmişti. Şimdi ise insanın başına ancak kırk yılda bir gelecek bu teklif üzerine bildiği her şeyi gözden geçirmek zorundaydı.

Jasmine’in hayatı değişmek üzereydi. Peki Ivan Lukov’a olan sarsılmaz nefreti bambaşka bir şeye dönüşebilir miydi?
Herkese merhaba! Her okuyanın beğendiğini görmeme rağmen okumak için uzunca bir süre direndiğim bir kitapla geldim. Sonunda Mihri @eemikii direncimi kırdı ve İrem @yorumluyore ile beraber okuduk bu kitabı. Lukov'dan Sevgiler'in sürekli haters-to-lovers (birbirinden nefret eden iki karakterin aşık olması) hikayesi olduğunu duyuyordum ve yetişkin-romantizmi türünde bir kitap beklemiştim. Aslında bir yerde öyleydi de ama buna rağmen beklediğimden çok daha farklı gelişti olaylar. Birbirinden nefret eden iki insanın aşık olmasını okumayacağınızı peşin peşin söyleyebilirim mesela.


Öncelikle, konusundan ve gördüğüm paylaşımlardan yola çıkarak buz üstünde çok fazla ve detaylı sahneler göreceğimizi düşünmüştüm. Ama alıştırmalar bir yana yarışmaları bile doğru düzgün göremedik. Yani evet, buz pateni ve terimleri sık sık geçiyordu ama karakterin kayarken yaşadığı hislere çok odaklanılmamıştı. "Gün geçtikçe gelişiyordum" falan diyordu mesela ama biz o gelişmelere pek tanık olamadık. Ayrıca bu kitap da sık sık "2 hafta geçti, 2 ay geçti" diye zaman atlayan bir kitaptı ve bu benim kitaplarda çok hoşlanmadığım bir olay. Karakterlerin o geçen aylarda yaşadıklarını bilmek istiyorum, böyle zaman atlanması da biraz hevesimi kırıyor doğrusu.

Kitabın büyük bir bölümü Jasmine'in düşüncelerinden oluşuyordu. Bir ufacık olay oluyordu ve Jasmine 5-10 sayfa düşünüyordu, mesela Ivan 'hadi arabaya bin' diyor ve bunun üzerine sayfalarca Jasmine'in düşüncelerini okuyoruz. O kadar uzuyor ki bu durum artık binmiştir falan diye düşünüyoruz ama birkaç sayfa sonra daha yeni biniyor. Yani bu çok da rahatsız etmedi beni ama çok sık karşılaştığımız için artık komik bulduğum bir durum oldu, arada 'yeter artık ne düşündün bu kadar be kızım' diye isyan ettim. Jasmine, gerçekten, gerçekten çok düşünüyor. 

   

Kitaptan en büyük çekincem Ivan'a ısınamamaktı çünkü bu bir romantizm kitabı ve söz konusu erkekler olunca buz pateni benim için biraz turn-off... yükseltmiyor yani. Ama Ivan bütün iğnelemelerinin ve gıcıklıklarının arkasında öyle düşünceli ve tatlı bir karakterdi ki sevmemem kesinlikle mümkün değildi. Diğer yandan, Jasmine'in ailesi tam bir renk cümbüşüydü. Karakterlerin her biri kendine özgü bir şekilde mükemmeldi ve aile sohbetleri hep çok eğlenceliydi, bayılarak okudum. Jasmine'in babası hariç. O sadece rahatsız ediciydi.

500 sayfalık bir kitapta son 60 sayfaya kadar romantizm görmemiş olmamıza hâlâ inanamıyorum. İnanamıyorum çünkü buna rağmen o kadar akıcı ve güzeldi ki kitap, gözlerim hiç ilişki aramadı, asla 'off ilişkileri çok yavaş gelişiyor hadi romantik bir şeyler olsun artık' diye düşünmedim. Romantik olaylar oldu ama bu süreçte hep arkadaştılar ve bu durum beklenmedik derecede samimi hissettirdi bana. Demek ki bir romantik kitabın güzel olması için karakterlerin illa öpüşüp koklaşması gerekmiyormuş (not alındı). Çünkü Ivan ve Jasmine, okuduğum en uyumlu, en yormayan ve buna rağmen sıkıcı da olmayan ikiliydi. Bunda Ivan'ın ılımlılığının ve olgunca davranmasının payı daha büyük ama sonuç olarak bu kadar gerçekçi ve güzel yazılmış bir kitapta bu kadar kolay bir ilişki görmek gerçekten umut vericiydi.


Spoiler İçerir
Öyle ki, kitabın sonuna doğru karakterler arasında fiziksel bir şeyler yaşandığında 'gerek bile yokmuş' diye düşündüm. Yazar o kısmı hiç katmasa yediden yetmişe herkese hitap eden çok tatlı bir kitap olurmuş. Bunun dışında, Ivan'ın Jasmine'e açıldığı sahneyi çok sevdim. Hem Ivan'ın söylediklerini, hem de Jasmine'in tepkilerini gülerek okudum. Üzgünüm Jasmine, kendine karşı dürüst olmazsan işte böyle olur. Adam gelmiş senin suratını öpüyor, sen 'arkadaşlar da birbirini öper' falan diyorsun. Hadi ama... bir şeylerin gerçek olduğunu düşünürse de sonra gerçek çıkmazsa diye korktuğunu ve bu yüzden hislerini kabullenemediğini iliklerimizde hissettik. Jasmine bu açıdan okuduğum en korkak karakterlerden biriydi.

   

Kitabın sonundaki yıllar sonra gelen mutlu aile tablosu bölümü de ayrı bir tatlıydı. Açıkçası kitapta hiçbir dikkat dağıtıcı, kıskançlık yaratıcı unsur olmadan sadece iki başrole odaklanmak benim için yeni bir deneyimdi. Karakterlerin yıllarca birbirini tanıyıp yeni birleşmelerini göz önüne alırsak sanırım olayların böyle tereyağından kıl çeker gibi gelişmesi doğaldı. Bu arada yıllarca tanımak demişken Ivan'ın Jasmine'le eş olmak isteyip de bunu asla belli etmemesi, Jasmine'in kendine gelmesini beklemesi bence zırvalıktı. Sadece laf sokarak anlaşan bir ikili olarak bir tarafın diğerinden çok hoşlanırken diğer tarafından kendisinden nefret edildiğini düşünmesi bana garip geldi. Ayrıca anlaşma yapılırken sırf Jasmine kabul etsin diye mi 1 yıl dendi? Bu da çok saçmaydı ve daha ikna edici bir açıklama bulunabilirdi bence. Yani hadi ama, sırf bunun içinse Jasmine'e tereddütlerin varsa yalnızca 1 yıllık deneme anlaşması imzalayalım falan denebilirdi. Yani biz okurlar olarak başından beri gerçeği anlasak da kitaptaki karakterler gayet de kızı istemiyormuş ve asıl olarak başka bir anlaşmaya tâbilermiş gibi davrandılar. Daha ikna edici ve özenle ele alınması gereken bir konuydu bence bu çünkü kitabın temelini oluşturuyor. Kitaba tam puan veremememin asıl sebebi buydu.
Spoiler Sonu


Oh, gerçekten içimi döktüm. Hâlâ bahsetmediğim kısımlar var ama daha fazla kafa ütülememek adına onları da kendime saklıyorum. Lukov'dan Sevgiler'i bütün gerçek hayat/romantizm severlerine tavsiye ederim! Bir sonraki yorumda görüşmek üzere, hoşça kalın!

Yazar: Mariana Zapata  Çevirmen: Hanife Albayrak   Yayınevi: Nemesis

 Sayfa Sayısı: 496       GoodReads Puanı: 4.33

21 Nisan 2021 Çarşamba

Kâğıt Prenses (The Royals #1) - Kitap Yorumu

ROYAL AİLESİ SENİ MAHVEDECEK

Ella Harper ne olursa olsun hayatta kalmayı başarırdı. Tüm hayatını annesinin peşinde oradan oraya sürüklenerek ve bir gün bu çamurun içinden çıkacağını umarak geçirmişti. Annesinin ani ölümüyle ise artık yapayalnızdı. Ta ki Callum Royal birden ortaya çıkana kadar.

Ella’yı özel okullar, malikâneler ve ondan nefret eden beş erkek kardeş bekliyordu. Hepsi birbirinden çekici ve zalim olsa da, ondan kurtulmak için her şeyi yapabilecek olan Reed Royal’la boy ölçüşemezlerdi. Ella’nın oraya ait olmadığını düşünen Reed belki de haksız sayılmazdı.

Zenginlik, ölçüsüzlük, aldatma ve her kapının ardında başka bir günahla Ella, Royal Malikânesi’nde tutunmak istiyorsa önce kendi yolunu bulmak zorundaydı.
Evet, işte buradayız. Neye uğradığımızı şaşırtan, itiraz edeceğimiz varsa da kendisini bütün saçmalıklarıyla sevdirip bütün itirazlarımızı ağzımıza geri tıkan kitaba geldik. Söyleyecek milyon tane şeyim var ama iyisiyle kötüsüyle hepsi istemesem de aynı yere çıkıyor: Bu kitabı sevdim. "İstemesem de" dememin sebebi, kitabın ciddi biçimde problematik olması. Çarpık. Toksik. Şimdiye kadar okuduğunuz bütün sorunlu kitaplardan daha sorunlu olabilir çünkü Kâğıt Prenses resmen kanınıza işliyor ve her şeye rağmen size kendisini sevdiriyor. 

Aslında bu birçok açıdan lisedeyken okuduğum Wattpad kitaplarını hatırlattı bana. Zaten kitap uzunca bir süre size o hissi veriyor okurken. Yine de kitap olarak elime alıp okuduğum bir eseri bütün toksikliklerine rağmen sevmek... Bu konuda nasıl hissedeceğimi hâlâ bilmiyorum. Biraz suçluluk duymuyor da değilim doğrusu.

Kitaptaki çoğu saçmalığa katlanma sebebim başrolümüz Ella'nın da bu saçmalıklara ya aslanlar gibi katlanması ya da bu saçmalıklardan birisi olmasıydı. Beklenenin çok aksine çoğu gençlik kitabı başrolü gibi vanilya bir karakter değil Ella. Dişli, vahşi, kontrolsüz ve güçlü. Bu demek değil ki Ella hep doğru şeyleri yapıyor ve kitabın en iyi karakteri. Ah, hayır, asla. Ella da bana kalırsa -en az- kitaptaki bütün manyaklar kadar toksik bir karakterdi. Yaptığı hareketlerin, verdiği kararların yarısını ağzım açık okudum, i-na-nıl-maz (kötü anlamda). 

Tabii ki bir de yazarların dünya saçması bir şekilde bu kitabı lisede geçiyor olarak yazması var -ki bu kitaba dair en onaylamadığım şey olabilir- ve bu da 25 yaşındaki oyuncular tarafından oynanan Amerikan gençlik dizilerini anımsattı bana. Karakterlerin hareketlerinden ötürü kaç yaşında olduklarını unutmak çok kolay, ki okuyacaklara tavsiyem unutmalarıdır çünkü karakterlerin 16-17 yaşındaki çocuklar olduklarını düşündükçe kitaptan soğumamak elde değil.



Spoiler İçerir
Kitapta beni kudurtan milyon tane olay vardı sanırım ama Ella'nın Easton'la yiyişmeleri açık ara en çok kafamı duvarlara vurdurtan olaylardı. Ağzım açık okudum, yani nE? Ella, sırayla hepsini elden geçirecek misin, yoksa Easton'a kıyak mı geçiyorsun? Kes artık şunu lanet olası kız ya. Erkekler manyak, Ella bunlardan daha manyak. Gerçekten Ella'nın asıl ship'inin Reed olup Easton'a da pastadan bir parça veriyor olması saçlarımı yoldurdu. En hafif tabirle garip, daha uygun bir tabirle ÇARPIK! Gerçi bu kelime tüm kitabın özeti olmaya da aday ya, neyse.


Bütün saykoluklara rağmen kitaptan puan kırmayıp bir olayın saçmalığı yüzünden puan kırmış oldum. Ella'yı uyuşturan çocuktan alınan intikam.Tüm sahne saçmalıklar sürüsüydü, o kadar etkileyici bile değildi ve bütün karakterlerin 'wow, bunu nasıl akıl ettin, inanılmaz' diye triplere girmesi beni sadece güldürdü. Sanki yazarlar tam oturacak bir intikam bulamamamış da yazdıklarını yüceltmeye çalışıyor gibiydi. İkna olmadım işte.  Dümdüz hastanelik etseler daha iyiydi. (Bunu söylediğime inanamıyorum... Görüyorsunuz işte kitabın okuyanlar üzerindeki etkilerini.)

Kitabın sonu ise benim için çok tatmin ediciydi. Reed ve Ella'nın ilişkisi günlük güneşlik olsa neredeyse klişe sayacaktım kitabı. Ama Reed her şeyi batırdı ve tam da böyle bir kitapta görebileceğimiz bir şey oldu. Tek dileğim bir sonraki kitapta bu olayın üstünün öylece kapanmaması. Kaos istiyorum, intikam istiyorum, şok olmak istiyorum 😏 


Spoiler Sonu

Peki bütün saçmalıklara rağmen kitabı neden sevdim? Çünkü izlemeyi bırakamadığım bir dizi gibiydi. Çok akıcı, çok sürükleyiciydi ve her şey ne kadar çarpık olursa olsun, inkar edemeyeceğim, okuması çok eğlenceliydi. Okuyamama durumuna girdiğimi düşündüğüm bir gece elime aldım ve ertesi gün kitap bitmişti ve daha fazlası için yanıp tutuşuyordum, yani bir şekilde hayat kurtarıcı oldu diyebiliriz. Yabancı Yayınları önümüzdeki ay 2. kitabı çıkarıyor ve ben de çıkar çıkmaz alıp okumayı düşünüyorum. Elimde değil, gerçekten zor duruyorum!

The Royals serisi yorumlarım:

3. Çarpık Saray
3,5. Tarnished Crown
4. Fallen Heir
5. Cracked Kingdom

Yazar: Erin Watt (Elle Kennedy & Jen Frederick)  Çevirmen: Hanife Albayrak   Yayınevi: Yabancı

 Sayfa Sayısı: 320      GoodReads Puanı: 3.99




Odd ve Ayaz Devleri - Kitap Yorumu

Bilge kişiler ne zaman susacaklarını bilirler. Sadece ahmaklar bildikleri her şeyi başkalarına anlatır.

Son zamanlarda Odd'un şansı hiç mi hiç yaver gitmiyordu. Babası gemiden düşen bir koyunu kurtarmak isterken hayatını kaybetmişti. Bunun ardından annesi şarkı söylemez olmuştu. Odd da asıl mesleği odunculuk olan babasının koca baltasını alıp kestiği ağacın üzerine yıkılmasıyla bacağını sakatlamıştı. Artık her yere bir değnekle gidiyor, köyün çocukları onunla alay ediyordu. Hal böyleyken, çoktan yerini ilkbahara bırakması gereken kış bir türlü sona ermemişti. Odd'un şansı gerçekten de hiç yaver gitmiyordu.

Çareyi köyünü terk edip babasının eski oduncu kulübesine yerleşmekte bulan Odd, orada biri tilki, biri ayı, biri de kartal olan üç arkadaş edinecek, bu arkadaşları sayesinde sadece annesinin anlattığı masallarda dinlediği efsanevi bir hikâyenin içinde bulacaktı kendisini.
Herkese merhaba! ☀️ Neil Gaiman, en sevdiğim yazarlardan birisi ve İskandinav Mitolojisi kitabını okuduktan sonra Odd ve Ayaz Devleri’ne de gözümü dikmem kaçınılmazdı. Yazar İskandinav Mitolojisi’nde Manzum ve Mensur Edda’lardan alınmış gerçek mitolojik hikayeleri kendi tarzında derleyerek bize sunmuştu. Eh, bundan çok zevk almış olacak ki hızını alamayıp “Bir de ben bu dünyada geçen bir hikaye yazmak istiyorum” demiş ve ortaya Odd ve Ayaz Devleri çıkmış.

Çok da iyi olmuş demek isterdim ama maalesef bu hikayeyi İskandinav Mitolojisi’ndekiler kadar başarılı bulmadım. Etkileyici değildi, olmasını beklediğim kadar eğlenceli de değildi. Asla kötü değildi ama beklentim olduğu için ortalama çıkması beni biraz üzdü. Mitolojik nüansları tabii ki en büyük artısı ve en çok hoşlandığım kısımlarıydı. Thor, Loki, Odin süper üçlüsünü özlemişim gerçekten.

Söylemeden geçemeyeceğim, bu hikayeyi okumadan önce İskandinav Mitolojisi kitabını okumanızda fayda var. Çünkü orada geçen hikayelerin birkaçına gönderme var ve oradaki bir hikayenin sonucunda yaşanan bir olay olarak yazılmış bu kitaptaki macera. Dolayısıyla o kitabı okumadıysanız bayağı bir Fransız kalabilirsiniz olaylara.

Sonuç olarak kısa ve akıcı bir hikaye de olsa kesinlikle okuyun diyemem. Severek okudum ama olsa da olur olmasa da diyebileceğim bir kitaptı. O yüzden yazarın başka kitaplarına öncelik vermenizi tavsiye ederim 💕

Yazar: Neil Gaiman      Çevirmen: Emine Ayhan      Yayınevi: İthaki

 Sayfa Sayısı: 85      GoodReads Puanı: 3.96


17 Nisan 2021 Cumartesi

Gazap ve Şafak (#1) - Kitap Yorumu || UDS Okuma Etkinliği #6

Her Şafakta Bir Hayat…

Cani bir katil tarafından yönetilen bir diyarda, her şafak bir başka aileye kalp acısı getirmektedir. On sekiz yaşındaki Horasan Halifesi Halid her gece yeni bir eş almakta ancak sabaha kalmadan gencecik kadınların hayatına son vermektedir. Can dostu, Halid’in kurbanlarından biri olan Şehrazad, intikam almaya yemin eder ve gönüllü olarak Halid’e gelin gider. Sadece hayatta kalmaya değil, halifenin dehşet saçtığı hükümdarlığı yerle bir etmeye de kararlıdır.

Şehrazad zekâsı ve azmi sayesinde her gece Halid’in aklını çelip büyüleyici hikâyeler anlatarak hayatta kalmayı başarsa da bir sorun vardır: Genç kız can dostunu öldüren katile günbegün âşık olmaktadır. Üstelik bu mermer ve taştan sarayda hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlamaya başlamıştır. Şehrazad, zalim çocuk hükümdarın genç kızları neden öldürdüğünü ortaya çıkarmaya ve bu döngüye bir son vermeye karar verir…
Herkese merhaba! Bana beklenmedik bir şekilde acı çektiren bir okumayla sizlerleyim. Bu sefer lafı çok uzatmadan doğruca hislerime geçmek istiyorum. Kitap boyunca sürekli Şehrazad’ı tam sevecek gibi oldum, sonra yine sevgimi kaybedecek bir şey yaparak beni soğuttu. Halid ise kendisini sevmeyeceğim bir şey yapmadı ama seveceğim bir şey de yapmadı, dolayısıyla onu da sevdim diyemem. Aralarındaki aşka da ilişkiye de asla ikna olamadım. Eh, başrollere ısınamayınca da benim için çok eğlenceli bir okuma olmadı doğrusu.

Kitapta en çok sevdiğim şey Arap kültürünün yansımalarıydı. Okuduğumuz kitaplarda çok karşılaşmadığımız için farklı bir kültürü okumak çok hoşuma gitti ve serinin en güçlü yönü buydu bana kalırsa. Dili basit ve olay örgüsü detaysızdı, dolayısıyla belki de lise-ortaokul dönemlerimde okusam detaylara takılmadan okuyup daha çok zevk alabilirdim diye düşündüm. Bugüne kadar seriyi sevmeyeni hiç görmemiştim, beklentilerim yüksekti, kesin severim diye düşünüyordum. Belki biraz da bu yüzden hayal kırıklığına uğramış olabilirim.

  

Spoiler İçeren Yorum
Öncelikle, kitabın başında intikam hırsıyla dolup taşan Şehrazad'ımızın planının halifeyle evliliğinin gerçekleştiği gün veya en geç ondan sonraki gün halifeyi öldürmek olduğunu gördük. Ve Şehrazad sonra gidip masal anlatıp uzatmalara oynayıp durdu ve sanki uzunca bir süre kendisine dokunulmayacağını biliyormuş gibi hiçbir atakta bulunmadı. 1-2 günü olduğuna inanan ve karşısındaki insanı bu süreçte öldürmeyi planlayan biri gibi değildi asla. Zaten birkaç gün geçmeden hemen hadi Halid'i öldürmeme yardım edecek zayıf noktalarını bulayım moduna girdi, sanki kendisinin en kısa zamanda öldürülmeyeceğinden emindi. Ama tabii ki kitap aksini iddia ediyordu. Yani, ne değişti ki Şehrazad için 1-2 günde? Kitabın en büyük saçmalığı buydu bence. Tabii bir hafta geçmeden ve daha yaptıklarının sebebini bile öğrenmeden Halid'e düşmesi hariç. Bu da ayrı bir rezillikti. Ah, bir de evliliğin ilk gecesinde Halid buna dokunmayacağını söylemesine rağmen zorla çocuğu yatağa sokması var. Şehrazad'ın derdi ne ya? Dikkatini çekip masal anlatacaksan bunu direkt yapsaydın, böyle bir saçmalığa cidden hiç gerek yoktu yani. Yazar çok zorlamış bir şeyleri, sırıtıyordu kitaptaki her şey resmen. 

Çoğu kişinin aksine ben kitapta Tarık'ı haklı buldum. Bilmem kaç yıllık sevgilini intikam planlarıyla koynuna girmeye gittiği adamdan kurtarmaya gidiyorsun ve kızın daha 1 hafta bile olmamışken adama düştüğünü görüyorsun. Kim bu işte bir yanlışlık var diye düşünmez ki? Şehrazad'ın sadakatsiz ve ayran gönüllü olduğunu hesaplayamaması gayet normal karakterin. Adam krallar gibi sevdiği kadını -asla hak etmemesine rağmen- kurtarmak uğruna ölümü göze aldı, bunu tebrik etmek yerine kınamak bence komik. Ama eminim yazar bu konuda bana katılmıyor ve kafamızdaki Tarık imajını yerle bir edip karakteri bozacak. Eh, işte bu yüzden ikinci kitaba başlamayı hiç canım istemiyor zaten...
Spoiler Sonu

  

Kitap oldukça heyecanlı bir yerde sonlandı ama ben aynı zamanda ikinci kitabı pek sevmeyeceğimin sinyallerini de aldım diyebilirim. Keşke yazar tek kitapta birleştirseydi de tek sefer başlayıp bitseydi çilemiz. Zaten kitapların kalınlığına da aldırmayın, sayfalarda satırlar boşluklu, punto büyük, öyle ki 392 sayfa görünen kitap bence normal bir baskıda 300'e falan denk gelirdi rahatlıkla. Neden böyle bir hesap yaptım bilmiyorum, ah, sevmedim işte boş konuşuyorum anlayın siz. Öyleyse bu kadar konuşmak yeter, bir sonraki yorumumda görüşmek üzere, hoşça kalın!

Yazar: Renée Ahdieh      Çevirmen: Dilan Toplu      Yayınevi: Pegasus

 Sayfa Sayısı: 392      GoodReads Puanı: 4.10


Sahte Balayı - Kitap Yorumu

İki düşman kendilerini romantik bir balayında bulunca her şey olabilir – aşk bile…

Olive Torres ikizlerin şanssız olanıydı. Kardeşi Ami ise daima kazanırdı ve hatta hayallerinin erkeğiyle evleneceği düğününü, gelinliğini, balayını bile bedavaya getirmeyi başarmıştı. Evini ve işini kaybedip dibe vurmuş Olive ise tüm düğünü sağdıç (ve en büyük düşmanı) Ethan Thomas’la geçirmek zorundaydı.

Fakat düğündeki herkes –Olive ve Ethan hariç– korkunç bir gıda zehirlenmesi yüzünden hastanelik olunca Hawaii’de her şey dahil (bedava) balayı tatilini kaçırmamak için ateşkes imzaladılar. On gün boyunca birbirlerini olabildiği kadar az görmeye kararlılardı ama Olive her zamanki şanssızlığıyla müstakbel patronuyla karşılaşınca tüm planları altüst oldu.

Yeni evli numarası yapmak onları fazlasıyla yakınlaştıracak ve düşmanlıklarının ardındaki nedenler birer birer ortaya çıkacaktı.
Olive gerçekten uzun zamandır okuduğum en kötü romantik kitap başrolü olabilir. Başka bir şekilde tanımlayamıyorum o yüzden dümdüz söyleyeceğim: Saçma sapan davranıyor, beyni tam çalışmıyormuş gibi düşünüyordu. Kitabın temel taşını oluşturan kötü şans-iyi şans zırvası beni bayağı bir baydı, kitaptaki birçok şey gibi bu da fazlasıyla zorlama geldi. Sırf kitapta yaşananlar için mazeret bulabilmek adına Olive’in çok şanssız olduğu uydurulmuştu sanki. Ethan ise ikiye bölünmüş gibi tutarsız bir karakterdi. Kitabın başında başka bir karakter vardı ortasında başka bir karakter, sonunda yine başka bir karakter. Sanki kişilik değiştirip duruyordu. İkna olamadım. Bence yazarlar bu birlikte yazma işini pek becerememişler, ikisi de ayrı telden çalmış.

Kitapta romantik sahneleri çoğunlukla severek okudum ama her güzel şeyin bozulması gerek gibi bir kural izlercesine sürekli saçma sapan olaylar/kavgalarla karşılaşmamız da kitapta zorlama bulduğum bir başka şeydi. Tartışmalar çoğunlukla dünyanın en saçma sebeplerinden falan çıkıyordu ve sürekli göz devirerek okudum. Romantiklerde klişeleri severim lafımı geri alıyorum, görünen o ki ben yalnızca iyi işlenmiş klişeleri seviyormuşum ve Sahte Balayı’nı da bol bol klişe içeren bir kitap olarak sevmediğimi söyleyebilirim. Çoğu şeyden rahatsız bile oldum. 

Her şeye rağmen oldukça akıcı, çerezlik ve -nadiren de olsa- keyifli bir okuma oldu. Yine de önereceğim bir kitap olmadı maalesef... Normalde romantiklerde kitabı seversem mantıksız şeylere takılmam fakat belki de benim severek okuduğum tarzda işlenmemişti, o yüzden her şey battı sanki bana. Umarım bir sonraki kitabım böyle bir hayal kırıklığı yaşatmaz... 

 Yazar: Christina Lauren    Çevirmen: Bilgesu Yaprak    Yayınevi: Yabancı

 Sayfa Sayısı: 312      GoodReads Puanı: 3.98

4 Nisan 2021 Pazar

Yılan ve Güvercin (#1) - Kitap Yorumu

Cadı ile cadı avcısı kutsal evlilik bağıyla birleştiklerinde
hikâye tek bir şekilde bitebilir:
AŞK ve ATEŞ

Louise le Blanc bağlı olduğu cadılar meclisinden iki yıl önce kaçıp Cesarine şehrinin gölgelerine gizlenmişti. Cadıların avlanıp yakıldığı bu şehirde büyüsünü kullanmaya cesaret edemese de yetenekli bir hırsız olarak bıçak sırtında yürüyordu.

Cadı avcısı Reid Diggory’nin ise hayattaki tek ideali kötülüğü yeryüzünden silmekti. Fakat kaderin hain bir oyunu yüzünden Lou ile Reid evlenmek zorunda kaldıklarında, zamanla aralarında karanlık sırlardan başka şeyler de filizlenecekti.
-Baskı Hakkında-
Herkese merhaba! Yoruma giriş için biraz garip bir konu olacak ama güzel kapaklı kitapları ne kadar sevdiğimi bilirsiniz. O yüzden bu kitabı da oldukça sığ bir bakış açısıyla sırf kapağı için alıp okuduğumu söylersem şaşırmazsınız diye umuyorum. Ama kapak tasarımı bir yana, bir de Yabancı yayınları muhteşem bir baskıyla çıkardı kitabı ve o metalik altın kabartmalar, iç kapak tasarımı vs... gerçekten kitap ne zamandır elimde ama hâlâ bakmaya kıyamaz haldeyim, öyle çok sevdim. Biliyorsunuz kitap ön satışta sınırlı sayıda kutuyla satışa sunuldu ve ben de o kutuyla alanlardanım. Yetişemeyen/almayanlar için şunu söyleyebilirim ki kutunun çok bir esprisi yok gerçekten. içi güzel ama dış tasarımı pek olmamış. Kitabı o kutuda saklamak dış güzelliğine hakaret gibi geldi o yüzden kitabı çıkartıp koydum kitaplığıma. Kutuyu da başka şekilde değerlendireceğim, işin doğrusu zaten sırf içimde kalmasın diye kutulu almıştım.

    

Bir de şu hem arka kapak yazısı hem de kutunun üzerinde kocaman yazan Cadı ile cadı avcısı kutsal evlilik bağıyla birleştiklerinde hikâye tek bir şekilde bitebilir: AŞK ve ATEŞ yazısından bahsetmek istiyorum. Kitabın içinde de gördüğümüz gibi sözün aslı "Kazık ve Kibrit" olarak bitiyor. Aşk ve ateş ne ya? Kutuyu ters çeviresim geldi, bence utanç verici bir söz olmuş devasa harflerle yazmak için. Keşke orijinal halindeki gibi bıraksalarmış, hiç değilse bir anlamı olurmuş.

Kitaptaki Fransız havasını anlayamadım. Arada sırada bazı kelimelerin Fransızcasının kullanılması hayatımda gördüğüm en saçma şeylerden biriydi. "Bıyığından chocolat'ı sildi" falan yazmış yazar, şaka mı bu? Neden tüm kitabı İngilizce yazmışken arada bazı kelimeleri Fransızca bırakırsın? Chocolate (ing.) ve chocolat (fra.) arasında 1 harf fark varken neden? Hani çok absürt, Fransızca'ya özgü bir kelime olsa anlarım ama bu kitaptaki Fransızca bırakılmış kelime seçimleri çok saçmaydı. Zaten sıfırdan bir dünya yarattıysa yazarın var olmayan bir dil uydurup arada onun kelimelerini kullanması çok daha doğru olurdu. Bütün haritayı Fransızca yapması falan çok... özentili geldi bana, hoşuma gitmedi açıkçası. Eski Fransa'da geçen bir kitap olsa anlardım ama dilin ve kültürün bu kitaptaki kullanımı sebebiyle kitap tam high-fantasy olacakken sıradan bir fantastik kitaba dönüşmüş. Bana acemice bir hata gibi geldi ve okurken rahatsız oldum.

  

-İçerik Hakkında-

Yorumun Devamı Spoiler İçerir

Öncelikle kitabın temel taşı olan Lou ve Reid'in evliliği benim aklıma yatmadı. Lou'nun bir an öncesinde Chasseur'lerden delicesine korkup kaçınmasına rağmen bir an sonrasında evliliği kabul edip sonra da uyumlu davranması bana çelişkili geldi. Bulduğu ilk fırsatta kaçmasını beklerdim, eğer bunun mantıklı bir hareket olduğunu düşünüyor olsa daha öncesinde böyle bir şey kurgular, bir Chasseur'ü kendine aşık edip evliliğe ikna ederdi zaten. Ama o özgür olmak istiyordu ve buna uygun davrandı, öyleyse kalan ömrünü bir Kule'ye kapalı geçirmeyi nasıl kabul etti ve neden kaçıp gitmedi? Kendi kendimize bir sürü bahane uydurabiliriz ama kitabın buna çok geçerli bir sebep vermesi gerekiyordu ve vermedi. Annesinden korunabileceği bir yer olduğunu düşünse de sonuçta o sıralarda annesinin şehirde olduğunu, ona ne kadar yaklaştığını bilmiyordu, dolayısıyla evlilik bağıyla kurulmuş bir esareti ve kendisinin ne olduğunu anlasalar onu anında öldürecek bir sürü insanın içinde bulunmayı kabul etmemesi lazımdı normalde. Yazarın kitabın en önemli noktalarından biri olan bu kısmı üstünkörü yazdığını düşündüm. 

Bu arada kitap enemies-to-lovers gibi değildi bence çünkü öyle olması için iki taraf da düşman taraflarda olduklarını bilmeliydi yani. Ama Reid başından beri Lou'nun kimliğini bilse şu an o ülkede Lou'nun külü bile kalmazdı kesin 😄


Reid'i pek sevmedim ve başrollerden birini sevmeyince normalde o kitap okuyan için biter gibi gelmişti bana. Ama yazar öyle bir kurgu hazırlamış ki Reid'in bütün saçmalıklarını göz ardı edebilmemizi, hatta bunlarla eğlenmemizi sağlamış. Tabii ki bunda Lou'nun kişiliğinin payı da çok büyük. Lou kesinlikle aşırı eğlenceli ve sevilesi bir karakterdi. Kitabı tamamen tek başına taşıdı benim için ve kitapta eksik bulduğum her şeyi göz ardı etmemi sağlayan da Lou oldu. Reid'in bağnaz ve garip hareketlerini onlarla dalga geçerek komik hale getirdi, en kötü durumların içinden kıvrak zekasıyla bahaneler bularak çıkmayı başardı, üzerine gelen iki fanatik tarafa rağmen tek başına ayakta durmayı başardı. Bütün bunlar (ve daha fazlası) benim için çok kıymetliydi ve kitaptan çok zevk almamı sağladı, bir o kadar da akıcı hale getirdi. 

Reid'i sevebilirdim, tek avladığı cadılar olsaydı çünkü bütün cadıları kötü sanıyordu (bir nebze kabul edilebilir) ama diğer büyülü canlıları, tamamen zararsız olduğunu bile bile katletmesi ve bunu 'eee onlar doğadışı sonuçta??' diyerek bir de meşrulaştırmaya çalışması beni tiksindirdi. İlk defa bir karakterin suratına tükürmek istedim galiba -ve biz ne karakterler gördük-. 


Ayrıca Reid'in kişiliğinin, düşüncelerinin zınk diye değişmesi ve başrol olmaya değer birisi haline gelip bütün hatalarının, yanlışlarının unutulması çok yanlıştı bence. Neredeyse Başpiskopos'a aşık sanabileceğim kadar körü körüne bağlanmış bir kişilikken ve uzun bir süre bu böyle devam ederken bir anda sana aşık oldum, aa cadı mısın neyse olsun bütün canlılar kardeştir tamam (zaten görünen o ki ben de cadıymışım o yüzden yaşasın cadılar) moduna geçmesi çok hızlı gelişti bence. Böyle bir şey yaşanacaksa gerçekçi olup yazarın en baştan Reid'i birazcık olsun daha az kasıntı ve rahat bir karakter olarak yazmasını tercih ederdim. Büyülü her şeyin en tutkulu katillerinden biri olarak değil.

Son olarak, Başpiskopos Lou'ya Larue gerçek soyadın değilse evliliğiniz bozulur, emin misin? diye sormuştu ve Lou eminim demişti. Sonra tüm dünya gerçek soyadını öğrendi. Kimse evliliğin bozulduğu meselesini açmadı, o konu unutuldu gitti. Bu ne saçmalık 😅  Ayrıca Başpiskopos da bunları evlendirirken Lou'nun gerçek soyadı olmadığını biliyormuş yani aslında. Bu konuların en azından kitabın sonunda bir bahsinin geçmesi gerekiyordu bence. Yazar böyle bir şey yazdığını unuttu mu ne yaptı anlamadım.

  


Spoiler Bitti

Kitabın dünyası farklıydı ve cadı teması oldukça hoşuma gitti. Kitaptaki yan karakterlerin de hepsini çok sevdim, hiçbiri boş gelmedi bana, hikayedeki yerleri, kişilikleri oldukça güzel işlenmişti. Kitaba 5 vermemden anlaşılacağı üzere eleştirilerim puan kırmama yetmedi. Belki 4.5 verirdim ama puan kırmaya kıyamadım, bütün eleştirilerime rağmen gerçekten çok severek okudum. Öyle yıldızlı 5 değildi ama yeterince güzeldi ve beklentilerimi karşıladı 5'i oldu bu aslında.  

Duydum ki serinin ikinci kitabı yurt dışında pek beğenilmemiş. Puanı o kadar düşük ki kalbim paramparça oldu. Sevgili yazarım, siz ne yaptınız, nasıl batırdınız da bu kadar düştü bu puan bir anda 😩 Her neyse, zaten Türkiye'ye gelmesi uzun sürer diye düşündüğümden çok takılmıyorum bu konuya. Bütün beklentilerime -daha doğrusu ne bekleyeceğini bilememezliğime- rağmen sevdiğim bir kitap okuduğum için mutluyum. Fantastik-aşk kitapları sevenlere de rahatlıkla önerebileceğim bir kitap oldu 🖤
Yazar: Shelby Mahurin        Çevirmen: Ceren Gürein       Yayınevi: Yabancı Yayınları

 Sayfa Sayısı: 448      GoodReads Puanı: 4.07