Nora'nın Kitaplığı : Haziran 2021

8 Haziran 2021 Salı

Hedef (Off-Campus #4) - Kitap Yorumu


Sabrina hedeflerine ulaşmakta iyiydi…

Üniversitenin son senesinde olan Sabrina James tüm geleceğini planlamıştı: Mezun olacak, hukuk okulunun canına okuyacak ve amansız bir hukuk firmasında yüksek maaşlı bir işe girecekti. Şüphesiz ki, ilk görüşte aşka inanan yakışıklı hokey oyuncusu, onun utanç duyduğu geçmişinden kaçış planlarının bir parçası değildi. Sabrina’nın John Tucker’a tek verebileceği ateşli bir geceydi, fakat bazen tüm hayatının değişmesi için bir gece yeterliydi.

Fakat oyun daha da karmaşık hale gelecekti…

Tucker yıldız oyuncu olmak kadar takımın bir parçası olmanın da öneminin farkındaydı. Buzun üzerinde spot ışıklarından uzak durmakta sorun görmüyordu fakat yirmi iki yaşında baba olması gerektiğinde kenarda durup izlemekle yetinmeye hiç niyeti yoktu. Yakında çocuğunun annesi olacak kadının güzelliği, zekâsı ve onun bütün enerjisini istiyor olması sorun değildi. Sorun olan şey, Sabrina’nın kalbini açmıyor olmasıydı ve bu sıkı kumralı yardım kabul etmeyecek kadar inatçıydı. Eğer Tucker rüyalarının kadınıyla bir gelecek istiyorsa, Sabrina’yı bazı hedeflere asla tek başına ulaşılamayacağına ikna etmesi gerekiyordu.
Bu kitabı gerçekten sevmedim ve üzerine düşündükçe daha da az sever oldum. Tucker zaten sosyal açıdan pasif bir karakter olduğu için çok ısınamamıştım ama yine nötr kaldım ona. Ama Sabrina... yani davranışlarına dair öyle çok yanlışlık var ki, karakter sayısı yetmiyor anlatmama. Bizim yıldızlarımız hiç barışamadı anlayacağınız. Karakteri geçtim, kurgu da bayağı bir yavaş aktı benim için, öyle ki kitap okuma hevesimi kaybettim ve bitirmek için kendimi zorlamam gerekti. İkilinin arasında cinsellik dışındaki duygular bana hiç geçmedi. Tucker zaten yapısı gereği Sabrina’ya çok değer veriyordu, bunu hissettim ama Sabrina için aynı şeyleri söyleyemiyorum. Aslında diğerlerinden çok bir farkı yoktu belki de ama ben başlarda sevsem de kitap ilerledikçe soğuduğum için sonlara doğru iyice zorlanmış olabilirim 😞

Uzun uzun yorum yapabilirim ama hepsi Sabrina hakkında yakınıp neden haklı olduğumu ispatlamaya çalışmakla dolu olur muhtemelen. O yüzden bu kitaba hak etmediği bir emeği vermeyip yorumu burada keseceğim sanırım. Okuyalı bir ayı geçmiş olmasa belki daha objektif bir yorum yapabilirdim ama şu an aklımda sadece neden sevmediğim kalmış. O yüzden bu kitabı Off-Campus'ün başarısızlığı ilan ediyor ve kaçıyorum :D (En kısa yorumum bu olabilir mi?)

 Yazar: Elle Kennedy     Çevirmen: Tuba Özkat      Yayınevi: Yabancı

 Sayfa Sayısı: 384      GoodReads Puanı: 4.05


Uzaktan Kumandalı Kız - Kitap Yorumu

 
"Bütün dünyayı programlamışlar!"

Alice B. Sheldon 1967 yılında James Tiptree Jr. adıyla bilimkurgu yazmaya başladığında kimse onun aslında bir kadın olduğunu bilmiyordu. Bu durum ortaya çıktığında ise insanlar ne şaşkınlıklarını gizleyebilmiş ne de yazarı takdir etmekten kendilerini alabilmişti. Ötekilikten cinsiyete, gerçeğin yanıltıcılığından insanın evrendeki yerine kadar pek çok konuyu eşsiz üslubuyla anlattığı onlarca eserinin en önemlilerinden biri olan Uzaktan Kumandalı Kız'da ise Tiptree yalnızca kendisinin yazabileceği, feminist, antikapitalist bir siberpunk hikâye ortaya koyuyor.

Kurumlarca yönetilen bir yakın gelecek. Reklamların yasaklandığı bir distopya. Bu durumla baş etmek için farklı yöntemler deneyen şirketler. Bu mücadele sonucunda ortaya çıkan ve tek görevleri alışveriş yaparken görüntülenip subliminal reklamların bir parçası olmak olan popüler kültür ikonları – yani geleceğin tanrıları.

Kendi halinde bir kız olan ve hastalığından dolayı fiziksel olarak fazlasıyla deforme hatta çirkin P. Burke hiç beklemediği bir anda hayatının fırsatıyla karşılaşır. Elinde artık bir tanrı olma fırsatı vardır, hem de insan elinin ürettiği en güzel canlılardan biri olarak, Delphi olarak.

Kilometrelerce öteden P. Burke'ün kumanda etmesiyle dünyayı sarsmaya başlayan Delphi şöhret basamaklarını hızla tırmanırken bu akıldan yoksun Kumandalı'nın arkasındaki Burke de yaşam amacını bulmuş gibidir. Ta ki bu sahte bedenini fazla benimseyip âşık olana dek.

İnsanı insan yapan bilinci midir? Ruh mu bedene hapistir yoksa beden mi ruha?

Uzaktan Kumandalı Kız, hayallerin yeniden bedenlenme süreci.

Açıkçası “70 sayfalık Uzaktan Kumandalı Kız adlı bir bilim-kurgu novellasından ne beklerim” diye düşününce, bu kitaptan fazlası gelmiyor aklıma. Benim için gayet yeterli ve aldığı ödülü de hak etmiş bir hikayeydi. Puanının bu kadar düşük olması beni biraz şaşırttı doğrusu. Okurlar olay bazlı bir hikâye beklentisine girip analiz/detay ağırlıklı bir kurgu okudukları için aradıklarını bulamayıp hayal kırıklığına uğramış olabilirler belki de diye düşündüm.


Kitabı zevkle okusam da, en az kitap kadar etkilendiğim kısım, kitabın önsözüydü. Ursula K. Le Guin tarafından yazılan önsöz, yazara dair bazı gerçeklere ışık tutmakla beraber yazarlar dünyasındaki kadın-erkek yazar üslubu stereotype’ına dikkat çekiyordu. Kendisine çok hak verdim ve gerçekten düşününce benim de benzer etiketlemeler yaptığımı fark ettim. “Kadın yazar kitabı”, “erkek yazar kitabı” denilince aklımda belli türler ve kriterler oluşuyor gerçekten ve bu önyargımızın önüne geçmek yazarlar için zor, özellikle kadın yazarlar için. Bu gözle okuyunca yazarımızı bu kitabında (ve kadın olduğunu açıklayınca toplumdan gelen tepkilere bakılırsa diğer eserlerinde de) bütün erkek-kadın yazar algılarına başarılı bir şekilde meydan okuduğu için takdir etmemek elimde değildi.

Kitabın anlatım tarzı son zamanlarda okuduklarımdan farklıydı ve hoşuma gitti. Anlatıcı doğrudan okura ‘zombi’ diye hitap ederek bir olayı anlatıyor: “Bakın şimdi size ne anlatacağım” benzeri şeyler deyip tanrı bakış açısıyla karakterin yaşadıklarını anlatırken arada sırada da hikayeye dahil olmaya devam ediyor.

Yazarın psikoloji eğitiminden aldığı bilgileri bir bilim kurgu kitabına yedirmesi hoşuma gitti. P.Burke’ün hisleri bana roleplay oyunlarındaki hislerimizi anımsattı. Gerçek kimliğimizin dışına çıkıp olmak istediğimiz veya hayran olduğumuz bir karaktere bürünebilme ve onun hayatını deneyimleyebilme şansı gerçekten fazlasıyla çekici oluyor bazen. P.Burke gerçekten de Delphi olarak cenneti yaşıyor, ta ki bir anarşistle birbirlerine aşık olana kadar...


Tiptree’nin -yoksa Sheldon mı demeliyim?-yarattığı gelecek oldukça ilgi çekiciydi. Reklam yasağı olayı da güzel bir detaydı, cyberpunk bir evrende anti-kapitalist bir düşünce tarzı olması ironik geldi bana ama muhtemelen bir daha denk gelemeyeceğim bir şey olduğu için bu dünyayı özümseyerek okudum. Kitapta sık sık üzerine bilim kurgu perdesi çekilmiş politik göndermeler okuyormuşum hissine kapıldım.

Yazar teknik detayları da o kadar ince düşünüp güzelce kurgulamış ki, aşina olduğum konular olmasına rağmen yazmamış olsa hiç sorgulamayacağım bazı detaylara yer vermiş olması (veri aktarımı, gecikme süresi...) benim için güzel bir sürpriz oldu. Ama ben anlamıyorum öyle şeylerden, okurken araştırmayı da pek sevmem diyorsanız, bu detayları atınca -zaten kitap bir novella (kısa hikâye) olduğu için- basit bir kurgudan fazlası kalmıyor geriye maalesef. Ama ben detaylarını da sıkılmadan okudum ve yazarın düşünce ve anlatım tarzı beni eğlendirdi, o yüzden oldukça sevdiğim bir kitap oldu 💘
Yazar: James Tiptree Jr.     Çevirmen: Begüm Kovulmaz     Yayınevi: İthaki

 Sayfa Sayısı: 70      GoodReads Puanı: 3.59

Paramparça Prens (The Royals #2) - Kitap Yorumu

Bu aşk benim sonum olacak

Reed Royal zengindi, yakışıklıydı, güçlüydü. Okuldaki her kız onunla olmaya can atıyor, her erkek onun yerine geçmek istiyordu. Ancak Reed ailesi dışında kimseyi önemsemezdi. Ta ki hayatına Ella Harper girene kadar.

Babasından ve onun yeni oyuncağından intikam almak isterken kendini bambaşka bir çıkmazda bulmuştu. Artık tek arzusu Ella’nın güvende ve yanında olmasıyken, yaptığı bir hatayla her şey elinden kayıp gitmişti. Herkes Royalların zehirli olduğunu söylüyordu ve belki de haklılardı.

Etrafı sırlar, düşmanlar ve ihanetle sarılmışken, Reed gerçek bir Royal olduğunu kanıtlamak ve ailesini korumak zorundaydı.
Öncelikle bence okuyan herkesin de bana katılacağını düşünerek söylemek istiyorum ki, bu kitap mod olarak ilkinden bir tık düşüktü. Bu kitapta olabileceğini düşündüğüm birçok çılgınca olayın hiçbiri olmadı ve bu da bana yazarların potansiyeli olan bir kitabı bayık bir romantiğe dönüştürerek harcadığını fark ettirdi. Açıkçası ilk kitapta en az ilgimi çeken şey romantizm kısmıydı zaten. Oradaki her yaşanana şok olma hissi, kitabı her an fırlatacakmışım gibi hissetmeme rağmen merakla okumam, bunlardı bu seriyi benim için ilginç yapan şeyler. Ama yazarlar bu kitapta resmen tüm bunları törpülemiş ve muhtemelen aldıkları eleştiriler ve duyarcılıklar sonucu, neredeyse klişe bir olay örgüsüne çevirmişler.

Spoiler içerir
İlk kitabın sonu Ella'nın gidişiyle bomba gibi bitmişti. Yazarların bu durumu daha güzel ve çarpıcı bir şekilde değerlendirmelerini isterdim. Ama resmen sırf ilk kitap heyecanlı bitsin ve herkes ikinciyi alsın diye yazılmış bir olaydı çünkü hiçbir şey olmadan Ella paşa paşa evine döndü, bir de üstüne haksız çıkarıldı. Reed'in tamamen suçsuz olması falan hiç ilk kitabın aksiyonuna yakışır şeyler değildi. Tabii ki 'aldatma'yı doğru bulmuyorum ama ben bu seride bol bol kaos olmasını beklerken yazarlar resmen 'aman bir daha toksik demesinler' diyerek fazlasıyla güvenli kıyılarda yüzmüşlerdi bu kitapta. 

Yine aksiyonu, eğlencesi vardı, özellikle ikinci yarı su gibi aktı ama aradığım verimi bulamadım yine de. Ayrıca Reed'in gözünden yazmalarını da beğenmedim. Ella'nın yerinde olup karşısındakinin sözleirnin doğruluğundan emin olamamak, gerçek niyetlerinin gizemli kalması çok daha heyecanlıydı. Yazarlar sırf Reed'in suçsuzluğunu kanıtlayıp mülayim göstermek amacıyla onun gözünden yazmışlar ve bu da benim bütün heyecanımı kaçırdı. Bir de ortada hiçbir şey olmamasına rağmen Ella'nın naz yapması Reed'in suçsuzluğunu kabullenmeyip yeni yeni kılıflar uydurması falan çok gereksizdi. Sanki yazarlar Reed suçsuz ama Ella da suçlu değil, o da kendine göre haklı diye bağırıyordu. Hiç gerek yoktu yani, biz bu karakterleri hatalarıyla sevmiştik zaten. Bu kitap fazla  'okular ne düşünür' kaygısıyla yazılmış gibi hissettirdi bana.
Spoiler bitti

Bu kitabın kralı tartışmasız Easton'dı. Gerçekten kitapta ne zaman ortaya çıksa bir modum yükseldi, daha da bir severek okudum. Kendisi bazen gereksiz duygusal olsa da tartışmasız favori karakterim. Bu kitapta Callum da zekasıyla saygımı bir tık kazandı diyebilirim. Ayrıca kitap yine çok heyecanlı bitti ve sıradaki kitabı çıkar çıkmaz almak istiyorum yine. Bu serinin taktiği de buymuş, çözmüş olduk.
The Royals serisi yorumlarım:

3. Çarpık Saray
3,5. Tarnished Crown
4. Fallen Heir
5. Cracked Kingdom

Yazar: Erin Watt (Elle Kennedy & Jen Frederick)  Çevirmen: Aydan Yalçın   Yayınevi: Yabancı

 Sayfa Sayısı: 320      GoodReads Puanı: 4.04