"Sineklerin Tanrısı başlangıçta, ıssız bir adaya düşen çocukların serüvenlerini anlatan, küçükler için yazılmış bir öykü, R. M. Ballantyne'ın Mercan Adası'nın çağdaş bir uygulaması sanılabilir. Hatta Golding, kendine özgü buruk alaycılıkla, okuyucunun bu sanısını pekiştirmek istercesine, Sineklerin Tanrısı'nın başlıca iki kişisine Mercan Adası'ndaki çocuklardan aldığı Ralph ve Jack adlarını verir. Mercan Adası'nda Ballantyne, oldukça duygusal ve biraz da bön bir iyimserlikle, gemileri battıktan sonra Pasifik Okyanusu'nda ıssız bir adaya sığınan üç İngiliz gencinin, Büyük Britanya uygarlığının oldukça başarılı bir küçük örneğini nasıl yeniden kurduklarını anlatır. Golding'in Sineklerin Tanrısı'nda da bir mercan adası ve İngiliz çocuklar vardır. Ama altı ile on iki yaş arasında olan bu çocuklar, gelecekteki atom savaşı sırasında, güvenilir bir yere götürülmek üzere bindikleri uçak bir saldırıya uğradığı için bu mercan adasına düşmüşlerdir. Ve bu mercan adasında olup bitenler, Ballantyne'ın romanında olup bitenlere hiç mi hiç benzememektedir…
Herkese merhaba! 🌸 Mart ayının klasiği arkadaşımla beraber başladığım Sineklerin Tanrısı oldu. Bu yorumum spoiler içermeyecek, gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz. Sineklerin Tanrısı, biraz şaibeli bir kitap. Okuyanların bir kısmı çok sevdiğini söylerken diğer kısmı da kitabı hiç sevmiyor, bazıları basitliğinden bazıları ise acımasızlığından yakınıyor. Ben sevenler takımından oldum. Açıkçası basitliğinden yakınılmasını da anlamıyorum. Her klasik ağır olmak zorunda değil ki? Öyle kitapları daha çok beğeniyorsanız edebî açıdan ağır eserler bulup onları okumalısınız. Bir kitaba ee bunun dili sadeymiş demek bir eleştiri değil durum tespitidir çünkü sade veya ağdalı bir dil kullanmak tamamen yazarın seçimidir.
Bunu geçecek olursak, kitabın dili gerçekten de oldukça sadeydi 😄, öyle ki ortaokul düzeyindeki çocukların da rahatlıkla okuyabilirdi -okutmayın yine de-. Ama ne anlarlardı ki? Klasiklerin çoğunda kitapları okumak yetmiyor. Bir kitabın arka planını bilmiyor, verilen mesajları alamıyorsanız o kitabı okumanızın bir anlamı olmuyor. "Sadece klasik" okuduğunu iddia eden birçok insan da bu kitapları dümdüz okuyup gösterilen hikayeden ibaret görüyor, halbuki bu hikayelerin arkasında çok daha fazlası var ve bunun için kitap tartışma platformlarını, internetteki yorumları mutlaka incelemeniz gerektiğini düşünüyorum.
Mesela bu kitap da dışarıdan bakınca birkaç çocuğun bir adaya düşüp orada yaşadıkları olsa da aslında
bu kitapta alegori kullanılmış ve -Hayvan Çiftliği'nde olduğu gibi- asıl fikir görünürde olan olayların arkasına gizlenmişti. Ben de kitabı bitirdiğimde kitaptaki bütün fikirlere hakim olduğumu zannetsem de, Beelzebub göndermesi gibi kitapta asıl anlamını fark edemediğim birçok nokta olmuş ve çevirmenimiz Mîna Urgan kitaba eklediği sonsözünde kitaptaki bütün ince detayların üzerinden geçerek her birini çok güzel bir şekilde açıklamış. Bu yüzden mutlaka bu kitabı bitirdiğinizde okuduklarınızı sentezlemek adına sonsözünü de okuyun derim.
Sineklerin Tanrısı, gerçekten de acımasız bir kitaptı ve içimizde her şeyin güzel olacağına dair ne zaman bir umut yeşerse bunu yerle bir etmeyi başardı. Bu yüzden ortaokul seviyesinde bir dili de olsa ben çocuklara okutmanızı tavsiye etmem. Zaten kitapta temel olarak hep masumluk atfettiğimiz çocukların aslında doğru yönlendirilmezlerse ne kadar kötü ve acımasız olabileceklerini görüyoruz. Yani tabii ki yazar da biraz kendi hayat görüşünü yansıtmış kitaba ve bu görüşe mutlak doğru diyemeyiz, hatta buna katılıyor muyum emin bile değilim. Evet, yaramaz çocuklar var ama bu kitaptaki şeylerin gerçek hayatta olabileceğine inanmak istemezdim ben de gerçekten.
Ben bütün tüyler ürpertici sahnelerine rağmen kitabı çok beğendim. Dilinin yalın olması beni rahatsız etmekten ziyade rahatlattı, kolayca akan ama aynı zamanda aşırı basitliğe de kaçmayarak güzel kelime oyunlarını da içeren bir dili vardı ve bu, okumayı eğlenceli hâle getirdi. Hiç sıkılmadım ve çocukların her gününü ayrı bir merak ve heyecanla okudum. Öyle dümdüz de değil, tamam oturup ağlamadım da ama sık sık şaşırarak, üzülerek, kızarak ve farklı farklı duygular hissederek okudum, dolayısıyla etkili bir kitap olduğunu da söyleyebilir -ki bunu okuduğum bu tarz kitapların çoğu için söyleyemiyorum-. Distopya olduğu için bilim-kurgu sayanlar var ama bence her distopya içeren kitap bilim-kurgu sayılmaz ve bu kitapta da ne bilime ne teknolojite dair bir şey yoktu, o yüzden böyle bir bilim-kurgu beklentisine girmemenizi veya bilim-kurgu okuma niyetiyle kitaba başlamamanızı tavsiye ederim. Kitap tam olarak arka kapağında yazdığı gibi, ne eksik ne fazla.
Kitabı okumadım ama rastladığım kadarıyla seveni çok. Okunacak o kadar çok kitap var ki, hepsinden geri kalıyormuşum gibi hissediyorum. 😂
YanıtlaSilNe kadar okursak okuyalım bu his asla geçmeyecek bence, görmezden gel 😅
SilYıllar önce bu romanın film uyarlamasını izledim ve beni çok etkiledi. Bu yüzden kitaptan uzak duruyordum. Şu aralar okuyacağımı sanmıyorum ama uygun ruh halinde olduğumda okuyacağım. Dilinin anlaşılır olması ayrıca hoşuma gitti.
YanıtlaSilBen de filmini izlemeyi çok istiyorum, gördüğüm birkaç fotoğraf gerçekten çok iyi yansıtıyordu kitabı.
Sil