Deniz kenarında bir malikânede, on iki lanetli kız yaşıyordu...
Annaleigh, deniz kenarındaki Highmoor adlı malikânede kız kardeşleri, babası ve üvey annesi ile beraber yaşıyordu. Bir zamanlar on iki kız kardeşlerdi, ancak artık koridorlarda yalnızlık hüküm sürüyordu çünkü kardeşlerden dördünün hayatı erken sona ermişti. Her ölüm bir öncekinden daha trajikti; hastalık, uçurumdan düşme, boğulma ve ayak kayması sonucu gelen ölümler yüzünden, halk arasında bu ailenin tanrılar tarafından lanetlendiğine dair dedikodular çıkıyordu.
Tuhaf sanrılar peşini bırakmayınca Annaleigh, ablalarının ölümünün kaza olmadığını düşünmeye başladı. Kardeşleri her gece şatafatlı balolara katılıp ipek elbiseler içinde dans etmek için gizlice evden kaçıyordu ve Annaleigh onları durdurması mı yoksa onlara katılması mı gerektiğini bilemiyordu. Çünkü kiminle, daha doğrusu neyle dans ettiklerinin farkında değillerdi.
Annaleigh’in, sırlarla çevrili gizemli bir yabancı ile tanışınca, ailesinin üstüne çöken gölgeye karşı verdiği savaşı bir an önce kazanması gerekecekti; zira ailelerine musallat olan her neyse, artık onun peşindeydi.
Kasvetli bir günden herkese merhaba! @uzakdiyarsakinleri ile yaptığımız etkinlik sürecinde okuduğum Tuz ve Keder evi hakkındaki düşüncelerimi paylaşmaya geldim 😋 Ben bu kitabı okumaktan gerçekten keyif aldım ve kitabı, kurguyu çok sevdim. Ama tam olarak adlandıramadığım bir sebepten dolayı “Mutlaka almalısınız, almazsanız çok şey kaybedersiniz.” diyebileceğim bir kitap olmadı. Kitapta eksik olduğunu düşündüğüm hiçbir şey olmasa da, sanırım daha detaylı yazılsa çok daha etkileyici bir şey çıkacağını bildiğim için böyle hissediyorum. Bu yüzden tavsiye etme konusunda kararsızım ama benim iyi ki okumuşum dediğim bir kitap oldu, hadi biraz da neyini sevdiğimden bahsedeyim 🤗
Öncelikle karanlık, kasvetli havası ve her daim bayıldığım okyanus teması benim için çok çekiciydi. Resmen içimde olduğunu fark etmediğim bir okyanus teması özlemini doldurdu 🙈 Bunun dışında kitapta tahminimce yazarın başka mitlerden ilham alarak oluşturduğu bir karma mitoloji vardı -ki ben bunu oldukça orjinal ve eğlenceli buldum. Bir de sizi uyarmalıyım ki, bu kitap romantik bir kitap değil. Nedendir bilinmez, öyle bir algı oluşmuş ama bu yönde bir beklentiniz olmasını istemem. Kitabın içinde arka planda işlenmiş bir romantizm var ama baskın yönü bu değil. Kitap tam olarak bir mistik gizem kurgusu işliyor. Ama tabii ki var olan az miktardaki romantizm benim için bir sürpriz olmakla beraber çook da güzel bir sürprizdi. Çok az görmemize ve her şey çok hızlı gelişmesine rağmen erkek karakteri de, ilişkilerini de çok sevdim, bayılarak okudum.
Kitaptaki psikolojik gerilim beni çok etkiledi ve bu yönünü özellikle çok beğendim. Ağır olmayan bir tek kitap olmasına rağmen karakterlerin iyi işlendiğini düşünüyorum. Annaleigh’i sevmiş olmak beni şaşırttı ama onun dışında üçüzleri (özellikle Rosalie’yi) ve Verity’yi de çok sevdim. Beklentilerim çok düşüktü ama kurgu beni fazlasıyla tatmin etti. Ayrıca kitap oldukça akıcıydı da. Zevkli ve “iyi ki” dediğim bir okuma oldu. Kitabın sonu ve bazı kısımları daha detaylı olabilirdi diye düşünüyorum sadece 🧚🏻♀️
Yazar: Erin A. Craig Orijinal İsim: House of Salt and Sorrow Yayınevi: Epsilon
Sayfa Sayısı: 400 GoodReads Puanı: 3.94
Sizin etkinlik sayesinde gördüm İnstada. Gerilimi severim. İlgimi çekti. 😍
YanıtlaSilDeğişik bir kitap gerçekten, umarım sen de seversin 😊
Silbu tarz kitapları çok severim ama nedense kitap alırken elim hep edebiyata gidiyor hahaah alacağım kitaplar arasına ekledim bunu ama ilk alışverişte sepette
YanıtlaSilBelli dönemlerde ben de öyle oluyorum, biraz rahatlamaya ihtiyacınız olduğunda eliniz bu tarz kitaplara gider belki sizin de 😋
Sil