Nora'nın Kitaplığı : Altın Oğul (Kızıl İsyan #2) - Kitap Yorumu

8 Mart 2020 Pazar

Altın Oğul (Kızıl İsyan #2) - Kitap Yorumu


Altın yüzlerden oluşan bir denizde sürükleniyorum. Burada sadece güçlü olan hayatta kalabilir. Sadece akıllı olan yönetebilir. Hâlâ oyun oynuyorum ama bu, oyunların en ölümcülü. Ben yüzyıllardır köleleştirilen halkımın kılıcıyım. Bağışlamayacağım. Ve unutmayacağım.

Mars Enstitüsü'ndeki amansız rekabetten zaferle çıkan Darrow, namı diğer Azrail, yönetici seçkinler arasında saygın bir konuma yükselmiş, en zalim ve zeki Altınlara; Eşsiz Yaralılara katılmıştır. Ancak Darrow onlardan biri değildir: Geleceğin yalanlar üzerine kurulu olduğu, trajediyle dolu, unutamayacağı ve affedemeyeceği bir geçmişi vardır.

Sistemi içeriden yıkma hedefine ulaşmak için herhangi bir Altın değil; en iyi, en güçlü, en zeki, en vazgeçilmez Altın olmalıdır. Halkını aydınlığa çıkarmasının başka yolu yoktur ancak bu yol boyunca attığı her adım, Darrow'un kendi gölgesini biraz daha karartacaktır.
Herkese merhaba! Keyifler nasıl? Ülkece -hatta dünya çapında- zor zamanlar geçiriyoruz, fakat umarım ki bütün bunların dışında, kendi özel hayatınızda hepiniz mutlusunuzdur. Ben ise bugün bir güzel kitabın daha sonuna geldim... ve kafam çok karışık! Bu kitap gerçekten beni dengesiz duygular alemine sürüklüyor, asla bu kitabı okurken genelde şöyle hissettim diyemiyorum, bir öyle bir böyleyim. Kitabı, karakterleri, olayları genel olarak yargılayamıyorum bile çünkü  bir sonraki sayfa bütün fikirlerimi değiştirecek nitelikte olabiliyor. Biraz zor bir yorum olacak bu yüzden benim için, fakat biz ne yorumlar atlattık, bunu da atlatabilirim sanırım :)

Doğruyu isterseniz, kitabın başlarında uzunca bir süre o kadar çok sıkıldım ki! Bir kere kitap bırakıldığı yerden başlamamış, yıllar sonrasına gitmişti ve arada olup bitenler o kadar hızlı anlatıldı ki ben yeni gelişmelerin hiç takip edemedim. Önceki kitabı da yüzde yüz hatırlamıyordum, dolayısıyla bir anda o kadar çok bilgi yüklemesi oldu ki bütün karakterler, olaylar allak bullak oldu bende. Genelde seri kitaplarında araya çok zaman girse de bu sıkıntıyı yaşamazdım, okudukça her şeyi hatırlardım fakat bu kitapta kitabı bitirmiş olmama rağmen hatırlayamadığım karakterler bile oldu. Daha iyi ve sakin bir giriş yapılmasını dilerdim doğrusu. 

Bu "aradan yıllar geçti, şu olaylar oldu, şimdi buradayız" olayının eleştirisini geçiyorum, hadi her şey yerine oturdu diyelim, kitabın daha başından o kadar çok olay olmaya başladı ki ben daha kitabı yarılamadan kitabı okumaktan çok yorulmuş haldeydim. Böyle diyorsam da sanmayın ki bir oturuşta 250 sayfa okudum, hayır, günlere bölündü bu okuma fakat her okuyuşumda yorulduğumu söyleyebilirim. Bir sakin yani pat pat pat bir şey bitiyor öbürü başlıyor falan... hiç durulmadı resmen kitap. O kadar çok olay yaşandı ki ben ne oluyor ne bitiyor, bu olay nereden çıktı falan hepsini unutuyordum okurken resmen. Tamam dolu dolu bir kitap dedik, ilkini de böyle beğendik, güzel hoş ama bu sefer gerçekten tükendim okurken. Bana kalırsa bir kitabın yükseldiği yerler ve durulduğu yerler vardır ve her zirveden sonra biraz sakinlik mutlaka okuru yormamak için gereklidir. Bir kitap, daha başında bir anda zirveye çıkıp 500 sayfa boyunca orada kalıyorsa -ki bu bir yandan kesinlikle bir başarı- bu durum okuru zorlayabilir. Boş zamanı olup hızlıca okuyanlar bunun ayrımına varmamış olabilir ama beni kesinlikle yordu.


Kitabın sonunda tam bir dinlenecektik, oh be dedik, yine zirveye çıkarıp zirvede bıraktı yazarımız, sağolsun. Daha 2 sayfa önce seriye birkaç ay sonra devam etme niyetindeyken kapağı kapattığımda kendimi fuardan 3. kitabı almamış olduğum için pişmanlık duyarken buldum. Gerçi bu kitap boyunca değişen fikirler hiç eksik olmadı benden zaten. 2 sayfa önce Darrow'un Kısrak'a karşı hislerinin olmasını bile Eo'ya hakaret olarak görürken 2 sayfa sonra Eo'nun Darrow'u terk ettiği düşüncesiyle karşı karşıya buldum kendimi. Böyle de bir kitap yani...

golden son ile ilgili görsel sonucu

Spoiler İçerir
Şimdi ben yine yanlışıkla gören olmasın diye şifreli konuşacağım fakat ktiabı okumuş olanların zaten direk anlayacağını düşünüyorum. Eo'nun kardeşinin kulağına fısıldadığı cümleyi öğrenmek sanırım hepimiz için kitabın en can alıcı noktasıydı, beni kesinlikle mahvettiğini söyleyebilirim en azından, resmen yıkıldım. Ve bundan 200 sayfa sonra, kitabın sonlarına yakın, Darrow ile Kısrak'ın ilişkisini kendi içimde muhakeme ederken aklıma şu dank etti: Eo bunu bile bile o şarkıyı söyledi, o buna sebep oldu, daha çok şey söylemek istiyorum fakat görülsün istemediğimden uzatmayacağım. Diyeceğim o ki, bu farkındalık benim Eo-Darrow ilişkisine olan bakışımı alt üst etti. Çünkü bir dava uğruna intihar fedakarlık sayılabilir fakat bu duruma rağmen böyle bir şey yapması, ve son anda bunu biriyle paylaşması, sanki Darrow'u acıdan öldürmeye mi çalışıyor ne yapıyor anlamadım. Tamam sistem alt üst olacak, bu çok büyük bir olay ve başlaması için de o zamanın şartlarına göre büyük bir olay gerekiyordu fakat bu seri bittiğinde Darrow'dan geriye hiçbir şey kalmamış olacak ve birçok şeyin farkında olan Eo, eminim ki başarıya giden yolun Darrow'a yapacaklarının da farkındaydı.
Spoiler Sonu

Gerçek olmayan bir karakter üstüne ne kadar çok düşünmüşsün demeyin lütfen, çünkü Eo beni en derinden etkileyen 2. karakter diyebilirim. Ve sadece serinin azıcık bir kısmında yer alıyordu. Bu yüzden evet, o kadar etkilendim ki, bu serinin her sayfasında Eo ve niyetleri üzerine düşünüyorum. Bunca sözün sonunda diyeceğim o ki Eo bu -önceden düşünülmüş veya anlık gelişmiş- hamlesini yaparken sadece kendisinin değil, Darrow'un da ölüm fermanını imzaladı ve bunun bu şekilde gelişeceğini de biliyordu. Dolayısıyla Eo'nun ölümü ile başlayan yolda inanılmaz zorluklar atlatan Darrow'un, yanında onu mutlu edecek ve destek olacak birisine sahip olmak istemesi dünyanın en normal şeyi ve bunu sonuna kadar da hak ediyor. En azından şu an buna karar kıldım fakat bu seride hiçbir düşüncem sağlam kalamıyor, bir sonraki kitabın yorumunda bambaşka bir şey yazarsam şaşırmayın... Şaka maka kitabın analizleri üzerine bir tez yaz deseler yazarmışım, ufacık konular hakkında ne çok konuştum! 
Son olarak genel birkaç şeyden bahsedip noktalayım o zaman. İşin özü, yine heyecanın sürekli dorukta olduğu, şaşırtmacalar ve ihanetlerle dolu bir kitap vardı karşımızda. Başrolümüz biraz daha büyümüş ve biraz daha zihnen düşünceleri olgunlaşmış, bazen dürtüleriyle hareket eden ve sağı solu belli olmayan davranışlar sergilese de genelde aklı başında ve büyümüş -büyümek zorunda kalmış- olduğunu gösteren kararlar veren bir karaktere dönüşmüştü. Hayatın onun için ne kadar zor olduğunu kitabın her sayfasında hissedebiliyoruz ve bence bu okuru da karakter gibi strese sokuyor, fakat bir yandan da kitabı özümseyebilmek ve kitabın içine girebilmek için gerekli bir stres, dolayısıyla kitabın bu özelliğini genel olarak etklieyici buluyorum.

İşte böyle! Söylenecek çok şey olduğu için hiçbir şey söyleyemiyormuş gibi hissettiniz mi hiç? İşte ben de böyle hisler içerisindeyim yine. Bahsetmek istediğim çok fazla şey var kitaba dair, fakat hepsini bir anda söyleyemeyeceğim için hiç söylememeyi tercih ediyorum. Zaten ziyadesiyle de uzun bir eleştiri yaptım sanırım, bu kadar yeter. Bu arada kitaba 5 puan veriyorum, o kadar eleştirip bir yandan da kusursuz bulmamı sorgulamak isteyeniniz varsa şöyle söyleyeyim, bütün kusurlarına rağmen benzeri olan kitapların içinde hâlâ en iyilerinden diyebilirim. Okuyan herkesten yorum bekliyorum, kendinize iyi bakın, hoşça kalıın!! ^^

Not: Bu arada bu kitapta favorim Ragnar, ona bayıldım!!

Serinin Diğer Kitapları & Yorumlarım:

3. Sabah Yıldızı
4. Demir Altın

Yayınevi: Pegasus    Yazar: Pierce Brown     Sayfa Sayısı: 488
GoodReads Puanı: 4,45    Çevirmen: Selim Yeniçeri



2 yorum :

  1. Kızıl Yükseliş aşırı övülen bir kitaptı devamı hakkında pek bir yorum okumadım ama senin seriyi bitirince yapacağın yorumu merak ediyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay bu seri bitmiyor ki, devamı geldikçe geliyor! :D İnan ki ben de bu seriyi bitirip seri yorumu yapacağım günleri merakla bekliyorum...

      Sil