Avustralyaya gidiyordum. Uçakta, her haliyle garip ve gizemli, genç bir
adamla tanıştım. Kendisi Genetik Mühendisiydi. Onunla insan kopyalama
olgusu üzerine, ürperti verici konuşmalar yaptık. Daha sonra o bana,
roman yazmam için, yürek hoplatıcı bir serüven aktardı. Bu serüveni,
birbirlerine tutkulu bir aşkla bağlı olan, Defne ve Burç adında, liseli
iki genç yaşamıştı.
Böylece her sayfasında, acaba sorusuyla
insanı kuşatan, bu soluk kesici roman ortaya çıktı. Ne var ki, bu olayda
aklıma takılan bazı soruların yanıtlarını, hala bulabilmiş değilim:
Yol arkadaşım Burç, gerçek bir insan mıydı?
Yoksa ben, gen teknolojisi ve canlı kopyalama yöntemiyle, laboratuvarda oluşturulmuş biriyle mi yolculuk yapmıştım?
Ben bu kitabı ilk aldığımda genetik mühendisi olmak istiyordum bu yüzden ilgimi çekmişti. Gülten Dayıoğlu beni şaşırtmadı gerçekten akıcı ve zevkle okuduğum bir kitaptı. Normalde Türk yazarların kitaplarına ön yargı ile yaklaşırım ama bu sefer gerçekten hoşuma gitti. Kolay okunabilir ve akıcı bir üslubu ayrıca yaratıcı bir içeriği var. Ayrıca kitapta bir yerlere kendini de sıkıştırmış olması çok hoşuma gitti. Güldüm, ağladım ve serinin başlangıcını çok sevdim. Ama güzelim gençlik yıllarının ellerinden alınması beni çok üzdü. Bunu spoiler olarak düşünmüyorum çünkü ne demek istediğimle ilgili çoğu kişinin bir fikri olmayacak. Tavsiye eder miyim? Evet. Kitap kapağı kadar güzel, çok da övmüyorum ama ben sevdim. Unutmaya başlıyorum kitabı, o yüzden tekrar okuyacağım :)
mükemmel bir kitap gerçekten :)
YanıtlaSil