Nora'nın Kitaplığı : Yaban - Kitap Yorumu

9 Haziran 2015 Salı

Yaban - Kitap Yorumu


Kendi dönemi içindeki gerçekçilik anlayışına uygun olarak yazılmış olan Yaban'da Yakup Kadri, I. Dünya Savaşı'nın bitimiyle birlikte Sakarya Savaşı'nın sonuna kadar olan sürede bir Anadolu köyünde, köylüleri, köyün durumunu, Milli Mücadeleye ilişkin tavırlarını bir aydının gözüyle verir. Yaban için "bu eser benliğimin çok derinliklerinden adeta kendi kendine sökülüp, koparak gelmiş bir şeydir" diyen yazar, bu romanda ortaya koyduğu birçok soruna daha sonra yazacağı Ankara'da cevap bulmaya çalışacaktır.


Bu kitabı bitirdiğimde, kitaba çok ön yargılı başladığımı fark ettim. Aslında şöyle bir düşününce sonlara kadar kitapta hiç kayda değer bir olay olmadı. Savaş yıllarında cahil kalmış bir köyün yaşantısı, düşünce biçimini bize yansıtıyor yazar. Ama öyle bir yazmış ki, sanki anı kitabı okur gibi hissettim. Arada durup kendime okuduğumun sadece bir roman olduğunu hatırlatmam gerekti. Bu durum aslında beni kitabın içine çeken ve sürükleyen etkiydi, fakat şöyle de kötü bir yanı var ki; yazar "ben" dilini o kadar derin kullanmıştı ki ben sanki başrol yazarmış gibi (Yukarıdaki şekilde göründüğü gibi) hayal ettim ve bu da kitabın bazı yerlerinde beni kör noktalara itti. Mesela başrolün bir kadını etkileyebilecek kadar eli yüzü düzgün, iri bir adamı alt edebilecek kadar güçlü olması gerekiyordu. Yüksek rütbeli bir gazi olarak görevden ayrılmış olması gerekiyordu ama ben kapaktaki yazarımızı başrol olarak hayalimde canlandırmaya başlayınca bu tasvirleri hayal etmekte zorlandım. 

Dediğim gibi ilk başlarda kayda değer olaylar olmaması ve başrolün karamsar, iç karartıcı düşünce dünyası beni biraz boğmuştu. Fakat bir yerden sonra kitap sanki bağımlılık yapmışcasına her an bana "gel beni oku" diyor gibiydi. Özellikle son 50 sayfa kadarı beni bayağı bir sardı diyebilirim. Peki ya o sonuna ne demeli? İlk başta sinirlendim, "böyle son mu olur, bu ne saçmalık, biri bana bunun hesabını versin" gibi düşüceler içerisine girdim. Ama o ilk anı biraz atlatınca düşündüm, bu kitabın karanlık olmadığı tek bir an bile yoktu, sonundan nasıl bir ışık bekleyebilirdim ki? Bunu düşündükten sonra hoşuma gitmeye başladı o, ucu açık ama o uçta karanlıktan başka bir şey görünmeyen sonu. Hatta yazarın bu kitabı böyle sonlandırmasının ne kadar cesaret isteyen bir olay olduğunu düşündüm.

Kısacası bu kitap beklediğimin aksine hızlı akan, az olaylı ama sonlarına doğru beni iyice etkisi altına alan bir kitap oldu. Ve geriye dönüp bakınca neredeyse hiç adamakıllı bir diyalog olmadığını görüyorum. Neredeyse tamamen baş kahramanın kafasındaydık ve onun düşüncelerini betimlemeleri ve hislerini okuyorduk. Zaten sonlara doğru aslında hepsinin günlüğüne yazdıkları olduğunu gördük. Gerçekten de bu kitabı okumak sadece ben diliyle yazılmış olayları okumak değil, günlük okumak gibiydi. Belki de o yüzden karakterle bu kadar bütünleşmiş halde buldum kitabı. 

"Kısacası" dedim ama yine de uzatmayı becerdim ben. Bugünlük bu kadar yeter sanırım, herkese bol kitaplı günler! ^.^


Yazar: Yakup Kadri Karaosmanoğlu    Yayınevi: İletişim   Sayfa Sayısı: 214

Liste Fiyatı: 17,5 TL   






2 yorum :

  1. Ya ben bu kitabı çok beğenmiştim *-* Dili falan ağır diyor çevremdekiler ama bence çok anlaşılırdı. 17 yaşına gelmişiz bi zahmet anlayalım :D Ama mesela Kiralık Konak çok sıkmıştı :c

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ağır mı? Buna da ağır diyorlarsa edebiyata hiç bulaşmasın onlar :D Okuduğum en yalın dilli edebi kitaplardandı :D Bence de 17 anlıyor olunması gereken bir yaş :)

      Sil