Nora'nın Kitaplığı : Şubat 2014

28 Şubat 2014 Cuma

Sen Gittiğinde (If I Stay #2) - Kitap Yorumu


Her şey bitti derken...
Sadece bir tesadüf yetebilir

Ben bir nehrin akıntısına kapılmıştım, o ise kıyıda kalmıştı.
Adam'ın, Mia'yı aşkıyla hayata döndürmesinin ve Mia'nın, onun hayatından çıkmasının üzerinden üç yıl geçmiştir.

Artık ülkenin bir ucunda yaşayan Mianın Juilliard'da yıldızı gittikçe parlamaktadır. Adam ise Mia'nın gidişinin ardından onun için yazdığı şarkılarla grubunun dünya çapında ünlenmesini sağlamıştır. Fakat elde ettiği başarılar, içindeki boşluğu doldurmaya yetmez.

Sonunda şans, sadece bir geceliğine yollarını kesiştirir.
Mia'nın, evi gibi gördüğü New York'u gezerlerken birlikte geçmişe gidip kalplerini geleceğe ve birbirlerine açacaklardır.


Spoiler.
Açıkçası bu kitap benim için biraz hayal kırıklığı oldu. 1. şok: 3 yıl sonra mı?! Ben diğerkitabın sonundan, olmadı kısa bir süre sonrasından başlar diye düşünmüştüm. Bana kalırsa asıl önemli kısımlar oralardı. 2. şok: Mia, Adam'ı terk mi etti?! Bırakıp gitti yani. Tamam kitabın sonunda bunun nedenini yok öfke yok benimle konuşmuyordun bilmem ne diye açıklıyor ama bunların hiçbiri Adam'ı bırakmasını gerektirmezdi. Arkadaşım bu konuda bana uyuz olup "kız travma geçirdi, o kadar şey yaşadı psikolojisi alt üst oldu, bu nuormal bir şey" dedi ama ben böyle düşünenlere katılmıyorum. Bu kitapta Mia kesinlikle uyuz olduğum kız karakterlerden biri haline geldi. Aslında Mia'ya uyuz olmadım, bu düzen yüzünden yazara uyuz oldum. Kitabın sonunda bana "asadhjfhksjgspjl" gibi gelen bir "Neden seni terk ettim?" açıklaması yazmış, sonra da Adam bunu duyunca rahatlamış ve aslında haklı moduna girmiş. 

Yazar kendine "realistik" olarak hitap ediyor ama sanki bu lakabı korumak için kurguyu fazla kasmış gibi geldi. İlk kitap zaten kötü bir olay üzerine kurulmuştu. Bu kitabın ise o olay ardından düzelme süreci gibi olması lazımdı. Ama bu kitap da böyle berbat bir olay üzerine kurulunca "keşke Mia ilk kitapta geberip gitseymiş" dedirtti bana. Bu realistik olmak değil bence. Ben bu kategoriye "insanın içini karartan kitaplar diyorum ve bu kitap da orada yerini aldı. Halbuki ilk kitabı ne kadar beğenmiştim.

Spoiler.
Upuzun bir olay örgüsü eleştirisinden sonra kitaptan genel olarak bahsedeyim. Kitap rockçı erkek karakterimiz Adam'ın gözünden anlatılıyor. Kazadan 3 yıl sonrasından itibaren başlayan kitapta, Mia'nın Adam'la Juilliard'a gittikten sonra ilişkiyi hiçbir açıklama yapmadan tamamen kesmesiyle Adam'ın perişan halini görüyoruz. Tabii bu içerden. Dışardan ise, yeni hard rock albümüyle muhteşem bir çıkış yapmış Shooting Star'ın solisti ünlü Adam Wilde'ı görüyoruz. Her neyse, bir gün Adam'ın yolu New York'a düşüyor ve birkaç yerde Mia'nın konser afişlerini görüp bir sürü duygusal çatışma sonucu gitmeye karar veriyor. Konser sonunda Mia bunu yanına çağırıyor ve sabaha kadar birlikte takılıyorlar. Sonra bir olay sonucu Mia'nın evine gidiyorlar ve konuşup (işi pişirip) barışıyorlar. Kitap burada bitiyor.

Sonuç olarak Mia turnesine devam etmeye, Adam'da içindeki müzik aşkının (Mia sağolsun) söndüğünü söyleyerek gruptan ayrılmaya ve Mia'ya turnesinde eşlik etmeye karar veriyor. Yani her ne kadar Mia aynısını yapmasa da Adam, Mia'yı müziğin önüne koyuyor ve bana kalırsa sırf onunla birlikte olabilmek için gruptan ayrılıyor. Tabii yazar isyan etmeyelim diye "zaten uzun zamandır çıkmak istediğini" söyleyip olayı çok da önemli değilmiş gibi gösteriyor. Peki Liz ne olacak, ya Fitzy? (Mike'ı merak etmiyorum şahsen) Adam'ı ünlü yapan bunlarken, sanki hiç önemi yokmuş gibi bir kenara atılıyorlar. Ben bu duruma karşıyım.


Spoiler.
Of be, ne eleştirdim ama kitabı. İşte bir kitapta hayal kırıklığı yaşayınca sonu bu oluyor. Aslında bu kadar eleştirmeyi düşünmüyordum kitabı ama bir kez başlayınca dur durak bilmiyorum işte :D O kadar da kötü değildi yani, ama ben yine de keşke 2. kitabı hiç yazmasaymış da 1. kitapta bitseymiş diye düşünüyordum. Hem böyle en heyecanlı yerinde biten kitaplarında ayrı bir çekiciliği var. :D O değil de işin en garip kısmıysa kitaptaki gerçek hayatla paranormal olaylar arasında kalan kısımlardı. Mesela Mia'nın anne babasının seslerini duyuyor olması. Önceki kitapta da arafta kalması vardı. Ama bu benim hoşuma gitti diyebilirim sanırım, kitaba farklılık kattığını düşünüyorum.

Yine farketmeden uzun bir yorum yazmışım (yoksa uzun bir eleştiri mi demeliyim?). Yeter bu kadar :D Bir dahaki postumda görüşmek üzere, hoşçakalııın!! :)

Puanım: 3  GoodReads Puanı: 4,17
Sayfa Sayısı: 280   Yazar: Gayle Forman   Yayınevi: Pegasus


23 Şubat 2014 Pazar

Eğer Yaşarsam (If I Stay #1) - Tanıtım & İnceleme



Sıradan bir günde...

On yedi yaşındaki Mia, bir genç kızın isteyebileceği her şeye sahiptir: sevgi dolu bir aile, ona âşık bir erkek arkadaş, müzik ve olasılıklarla dolu parlak bir gelecek...

... Bir saniyede her şey değişir...

Bir sabah ailesiyle yolculuğa çıkan Mia'nın hayatı bir anda altüst olur. Kendini, kaza geçirdikleri arabanın enkazından yaralı bedeninin çıkarılışını izlerken bulan genç kız, parçaları yavaş yavaş birleştirince neler kaybettiğinin ve geride bıraktıklarının farkına varacaktır. Hayat ve ölüm, mutlu bir geçmiş ve bilinmezliklerle dolu bir gelecek arasındaki ince çizgide yürüyen Mia, bir günde hayatının en önemli seçimini yapmak zorunda kalacaktır.

Bu kitap hakkında ne diyeceğimi gerçekten bilemiyorum. Aklımda bu kitapla ilgili tonlarca sözcük var, ama söylemeye gelince hepsi buhar olup gidiyor. Okuduğumuz o klasik fantastik, aşk, macera vs.. kitaplardan sonra bu o kadar farklı geldi ki.. Sadece, adil değil. Gerçekten. Kesinlikle duygusal ve olacakları bilmeme rağmen tüm duygularımı sömüren bir kitap. Ve müzik.. Ah, işte buna bayılıyorum. Baştan sona (dramın yanında) müzik temalı bir kitaptı ve özellikle gerçek müzikten anlayanlar için bu kitap, ruhunuza işleyecek diyebilirim. Ne kadar zamandır dram okumuyorum bilmiyorum ama bu kitap resmen kalbimi titretti..

Aslına bakarsanız kitabın toplamında sadece bir tane olay oluyor. Onun dışında kız geçmişteki hayatından kesitler anlatıyor. Bu da kızın kaybettiklerinin acısını, kaybettiği kişileri tanıdıkça daha çok hissetmemize neden oluyor. Peki aşk? Bu kitaptan normal bir aşk beklemeyin. Kitap boyunca kızla oğlan şimdiki zamanda bir kez bile konuşmuyorlar mesela. Kız geçmişinde yaşananları anlatırken aralarındaki ilişkiye şahit oluyoruz.

Kitabı aldığımda doğaüstü olmadığını düşünerek almıştım, ve doğaüstü de sayılmaz ama sanırım araf gibi bir şey içeriyor diyebilirim. Kitabı toplasan 1 hafta zor eder zaten.

Spoiler
Daha fazla spoiler'sız dayanamayacağım sanırım. Kızın ailesi Adam'ın da dediği gibi kesinlikle çok cool. Yani oku, oku, oku ve kıskan. Bu kadar kafa bir aile olabilir mi? Sadece o da değil. Kitapta ölü olduklarını bilmenize rağmen anne-babasına o kadar ısınıyorsunuz ki.. Ve Teddy... Onun ölümünü okuduktan sonra gidip elimi yüzümü soğuk suyla yıkamam gerekti sakinleşebilmek için. Ortam uygun olmadığı için ağlayamadım :D Ama içinize atınca daha bir kötü oluyorsunuz. O bıcırık Teddy nasıl ölür ya.. Kız için olduğu kadar, çevresindekiler içinde bir travma. Kızın kalmasını istiyorlar ama onu neyin beklediğini de biliyorlar. Her şey o kadar gerçekçi ve o kadar zor ki.. 

Sp.
Kitabı okumamın üzerinden saatler, saatler geçti. Ve yorum yazmayı erteledikçe erteledim. Ama hala düşündükçe kitabı okuyor gibiyim. Kitap genel olarak şöyleydi, Mia ve ailesi kaza geçiriyor ve ailesindeki herkes ölüyor. fakat Mia yoğun bakımda. Ruhu ise -benim anladığım kadarıyla- Arafta. Ailesinin öldüğünü biliyor ve ailesi yokken yaşamak istediğinden emin değil. fakat karar vermek onun elinde. Tamamen ölüp belki bir ihtimal ailesinin yanına gidebilir. Ya da yaşamayı seçip, ailesini kaybetmenin acısıyla savaşırken sevdiği insanlarla yeni bir hayata başlayabilir. Seçim onun. 


Bu kitap -inanılmaz bir şekilde- bütün karakterleri birbirinden muhteşem olan çok nadir bir türden. favori karakterim Mia'nın babası, fakat hepsine kelimenin tam anlamıyla bayıldım. Müzik ise, resmen kitaptan akıyor ve bizim kulaklarımıza ulaşıyordu. Müzikten anlamasanız bile, bu kitabı okuduktan sonra hemen bir müzik aleti çalmak isteyeceğinizi düşünüyorum. Gerçekten. Muhteşemdi.

2. kitaptan ne bekliyorum bilmiyorum ama bundan daha az yürek burkucu olacağını sanmıyorum. Kitap resmen içimi kararttı ya, bunu kötü anlamda söylemiyorum ama hayatın gerçekliğini gözlerinizin önüne öyle bir koyuyor ki; kaldıramayacaksanız, okumayın derim. Kitabın başına, "Dikkat! Paranoyaklaştırabilir!" yazmalılardı. Gayle Forman, gerçekten realistik bir yazar. Ayrıca, yazarın gerçek hayatta şahit olduğu bir olaydan esinlendiğini biliyor muydunuz? 

Evet, bu konuya gelecek olursak, kitabın son sayfalarında kitapla alakalı milyon şey vardı. Playlist, kitabın içinde geçen müzikler, yazarla röportaj, (tabii ki) teşekkürler kısmı vs.. Ayrıca kitabın ilk iki sayfasındaki kırılmış cam efekti falan, harika olmuş bence. Kapağını ise, insan resmi olmasına rağmen çok beğendim. Ayrıca kitap filme çevriliyor ve yayın hakları ise Alacakaranlık'ı çeken Summit Entertainment'da. Adam hariç cast'ı beğendim ben. Oyunculara buraya tıklayarak bakabilirsiniz. Eh, bugünlük benden bu kadar, ruh halim çalkantılı, mazur görün :D Hoşçakalıın!

Satın almak için: Kitap Sihirbazı

Puanım: 4  GoodReads Puanı: 4
Sayfa Sayısı: 256   Yazar: Gayle Forman   Yayınevi: Pegasus



22 Şubat 2014 Cumartesi

Labirent: Ölümcül Kaçış (The Maze Runner #1) - Tanıtım & İnceleme


Thomas bir asansörde uyandığında hatırlayabildiği tek şey ismidir. Ailesini, evini veya oraya nasıl geldiğini anımsamamaktadır. Zihni bomboştur. Asansörün kapıları açıldığında Thomas kendini Kayran isimli, devasa taş duvarlarla çevrili geniş bir alanda ve burada yaşayan çocukların arasında bulur. Tıpkı Thomas gibi Kayranlılar da oraya neden ve nasıl geldiklerini bilmemektedir. Tek bildikleri çevrelerini saran labirente çıkan taş kapıların her sabah açılıp her akşam kapandığı ve her otuz günde bir aralarına yeni bir çocuk katıldığıdır. Kimse Kayran'da kalmak istemese de kurtulmak imkânsız görünmektedir. Yine de Thomas'ın içinde bir his, çıkış yolu bulabileceğini söylemektedir. Ama bunun için zihninin derinlerinde yatan sırları açığa çıkararak labirentin gizemini çözmesi gerekecektir.


Kitaba ilk başladığımda biraz garip gelmişti. Her derin distopyanın başında olduğu gibi. Yazardaki hayal gücüne bak, vay be, demiştim. Asıl şaşırdığım şey ise, 80. sayfanın sonunda daha yeni 24 saat geçmiş olmasıydı. Fakat sonradan, olayların işleyişini biz de Thomas'la birlikte öğrendik. Öğrenim sürecimiz bayağı ızdıraplıydı gerçi. Thomas bizim aklımızdaki soruları sorup duruyor fakat kimse cevap vermiyordu. Ama yazara gerçekten hak verdim. Böyle bir distopya kurmuş ve üstesinden gayet de iyi gelmiş. Akla gelebilecek neredeyse tüm soruların cevabını vermiş ve kafamızda soru işareti kalmasına izin vermemiş. Harika!

Kitabın başlarında alışmam uzun sürse de bitişinde olaylar o kadar bambaşka boyutlar aldı ki başlangıç sadece başlangıçmış gerçekten. Ve filmin oyuncularına bakmasam da başrolde Dylan O'Brien olduğunu biliyordum. Kitabı okurken de aklımda hep o şekillendi zaten. Tüm mimiklerine kadar hayal edebiliyorum, Teen Wolf'tan da biliyoruz ki, çok başarılı bir oyuncu Dylan. Bu rolün üstesinden kolaylıkla gelebileceğini düşünüyorum. Ama Teresa, Thomas ve Chuck dışındaki oyuncuların pek olmadığını düşünüyorum. Aşırı küçük olmuşlar, özellikle Dylan'ın yanında ona söz geçirebilecek lider tipler gibi olmamış. 

Sorun şu ki Izdırap Verenler'in ne çeşit yaratıklar olduğunuaklımda şekillendiremedim. Aslında şekillendirdim, ama kitaptakine benzer mi bilemem. Iyk, hayvanımsı makineler mi? Ben pas geçeyim, tşk. Aklımda canlanmasa da olur. Şu hatıraların kaybedilip, sokulunca birazının kazanılması ise ayrı bir şey. Ayrıca bu yaratıcılar diye adlandırdıkları tipler de çok ayrı bir şey zaten. Ürkünç zekaları ve acımasızlıkları göz önünde bulundurulursa, kötü tarafta olduklarını düşünebilirim. Ama kitabı okurken "İsyan" kelimesi çok kafamı karıştırmıştı. Genelde sisteme isyan edenler iyi gruplar olur, o zaman yaratıcılar gerçekten de iyi şeyleri mi amaçlıyorlar? Kitabın sonunda bunun açığa çıkacağını ummuştum, ama sanırım 2. kitabı beklemek zorunda kalacağız.

Spoiler.
İlk olarak şu telepati olayını hala çözemedim. Kayran'dan çıktılar, fakat hala telepati yoluyla iletişim kurabiliyorlar. Bunu yüksek zekalarına falan mı bağlamalıyız? Yoksa dışarı çıktıklarını düşündükleri dünya da ayrı bir değişken mi? Ve o kitabın sonundaki mektupta neyin nesiydi? Bunları İsyan'dan kaçırdıklarını düşündüğümüz kişiler aslında İsyan'dan ve bu kaçırma olayı ve güzel hayat da 2. Aşamanın bir parçası mı? Yoksa cidden güvendeler mi? Peki ya ışıl? Işıl ne anlatın bana. Ayrıntılı ayrıntılı öğrenmek istiyorum! Omg, kafam allak bullak oldu. İşte bunun için, kesinlikle 2. kitaba ihtiyacım var :(


Sp.
Kitabın sonundaki kaçış kısmı da en iyisiydi sanırım. Chuck'ın kendisini bir yerde Thomas'ın önüne atacağını biliyordum fakat kod girildikten sonra bu düşüncem yerini rahatlamaya bırakmıştı. Fazla erken, fazla üzücü. En kötü kısmı ise Thomas'ın verdiği sözü ile ilgili olan kısımlarıydı. Ve Teresa. Teresa öyle bir karakter olmuş ki, hiçbir şeyden etkilenmeyen, oradaki tüm erkeklerden daha erkek sanki. Ve Teresa-Thomas ilişkisini diğer kitaplarda daha yoğun göreceğiz sanırım.

Sp.
Kaçış kısmında Alby'nin kendini boş yere feda etmesi kısmına çok üzüldüm. Alby kafayı yemeden önce sevdiğim karakterlerden biriydi. Ve Newt'in de Alby'nin ölümünden bu kadar sarsılması olayı da kötüydü. Ne diyelim, adınıza üzüldük çocuklar. Peki ya Gally'ye ne demeli? Bilgisayar kapanmasına rağmen nasıl kontrol ediliyor hala bu çocuklar? Ayrıca Kayran'da kalanlara cidden ne oldu? Izdırap Verenler tarafından öldürülme ihtimalleri yok, çünkü onları kapattılar. Eee, ne oldu yani? Kitabın sonunda bilmek istediğim asıl soru bu işte.

Sp.
En beğendiğim kısım ise, isimlerinin ünlü bilim adamlarından gelmiş olmasıydı. Dahice! Ve eğlenceli bir ayrıntı olmuş. Isaac Newton: Newt. Thomas Edison: Thomas. Albert Einstein: Alby vs.. Çok hoştu, hem komik hem şaşırtıcıydı benim için. Peki şu böceklerin hayatta kalmasına ne demeli? Eeew, diyorum ben. Böceklerden nefret ederim, umarım sonraki kitaplarda karşımıza fazla çıkmazlar :D
---Sonu

Son olarak kapaktan bahsedeceğim. İlk gördüğümde "bu renkler ne ya böyle ıyy" demiştim. Kitabı bitirdiğimde ise farklı bir kapağı olmasını istemezdim, diye düşündüm. Pegasus kalitesinde olduğu sürece en saçma kapaklar bile güzel görünebiliyor zaten. Ve ben yine aşırı uzattığımı farkettim. Söylemek istediğim bir şey daha vardı ama unuttum, yapacak bir şey yok, sizi de daha fazla sıkmayalım :D Hoşçakalıın!


Puanım: 5  GoodReads Puanı: 4
Sayfa Sayısı: 408   Yazar: James Dashner   Yayınevi: Pegasus


 Trailer



19 Şubat 2014 Çarşamba

Vampir Akademisi (Vampir Akademisi #1) - Tanıtım & İnceleme



SADECE GERÇEK BİR DOST SİZİ ÖLÜMSÜZ DÜŞMANLARDAN KORUYABİLİR

Lissa Dragomir, bir Moroi prensesi:

Sihir dünyasıyla arasında kopmaz bir bağ olan ölümlü bir vampir. Vampirlerin en vahşisi ve en tehlikelisi, ölümsüz Strigoi'lerden her daim korunması gerek.

Lissa'nın en yakın arkadaşı Rose Hathaway'in damarlarında akan insan ve vampir kanının güçlü karışımı onu bir Dhampir yapıyor. Ve Rose kendini, arkadaşı Lissa'yı -genç kızı içlerinden biri yapmayı kafaya koymuş Strigoi'lerden- koruduğu tehlikeli bir hayata adamış.

Rose ve Lissa, iki yıl süren kaçak özgürlüklerinin ardından yakalanıyor ve Montana ormanlarının derinliklerine gizlenmiş Aziz Vladimir Akademi'sine sürükleniyor. Rose, Dhampir eğitimine devam edecek. Lissa da zaten elit Moroi toplumunun Kraliçe'si... Ve iki kız, Akademi'de yine birçok kalp kıracak.

Lissa ve Rose'un Aziz Vladimir'den kaçmasına sebep olan korkuydu. Evet, çünkü Akademi'nin demir kapıları ardındaki hayat, akıl almayacak kadar tehlikeli. Moroi'ler iğrenç ayinler düzenliyor ve onların bu gizli kapaklı doğası ve gece aşkı, sosyal karmaşalarla dolu enigmatik bir dünya yaratıyor.

Rose ve Lissa, bu tehlikeli ortamda kendi yönlerini bulmak, yasak aşkın cazibesine karşı koymak ve Strigoi'lerin Lissa'yı sonsuza dek kendilerinden birine dönüştürmesine fırsat vermemek için sürekli savunmada kalmak zorunda!

Serinin Diğer Kitapları & Yorumlarım:

1. Vampir Akademisi (şu an buradasınız)
2. Buz Öpücük
3. Gölge Öpücük 
4. Kan Sözü
5. Ruh Bağı 

vampire academy tumblr ile ilgili görsel sonucu

Upuzun bir zamandır vampirleri konu alan bir kitap okumamıştım. (Baymıştı açıkçası biraz. Yok kan içti yok boğazına kaçtı bilmem ne :P) Ve Vampir Akademisi'nin de böyle olduğunu düşündüğümden seriye hiç başlamamıştım. Ama kesinlikle düşündüğüm gibi çıkmadı. Bir kere kitabın adı "Vampir Akademisi" ama kitapta neredeyse hiç "vampir" kelimesi geçmiyor. Tabii yine vampirler var ama bizim alışageldiğimiz sıradan vampirler gibi değil. Ayrıca kelime fazla geçmeyince arada sırada vampir kitabı okuduğumu unuttum. Çünkü zaten başrolümüz bir vampir değil. 

Safkan vampirlere Moroi, yarı insan yarı vampir olanlara Dhampir deniyor. (Başrolümüz Rosemarie bir dhampir) Moroi'ler yaşamak için kana bağlı, güneş ışığına çıkamıyorlar ve hepsinin ustalaştığı bir element var. Dhampirler ise vampirlerin ve insanların iyi özelliklerini almış melezler. Güneşle sorunları yok, güçlüler, Moroi'lere gardiyanlık yapıyorlar, yaşamak için kana ihtiyaç duymuyorlar. Moroilerde kraliyet sistemi var. Kral ve Kraliçenin yanında, soylu ailelerin en yaşlı üyelerine de prens ve prenses ünvanı veriliyor. Ailesinden herkes öldüğü için başrolümüzün en yakın arkadaşı Lissa'nın ünvanı da prenses (O da bir Moroi). Kitabın üzerine kurulduğu temel işte bu.

Aslına bakarsanız, belki de hemen sonrasında okuduğum için bana öyle gelmiştir fakat ben Vampir Akademisi ve Melez Sözleşmelerinin üzerine kurulduğu sistemleri acaip benzettim. Melez- Safkan ve Dhampir-Moroi olayı %75 benzerlik sağlıyor. Sadece ilişkiler konusunda farklılık gördüm. Eh, tabi bir kitapta vampir diğer kitapta yunan mitolojisi var ki bu da kitapları tamamen farklı kılıyor. Yine de buna değinmeden geçmek istemedim. Aslında ilk başlarda Silüet'in serisine benzetmiştim fakat (Silüet -V.A spoilerı) Silüet'te sonradan Arayıcı'ların iyi olduğu ortaya çıkmıştı. Bu yüzden kitabın başlarında biraz da Strigoi'lerin de iyi olduğu mu ortaya çıkacak diye düşünmüştüm. Fakat çıkmadılar, şükürler olsun.

Ä°lgili resim

Spoiler.
Strigoi'ler iyi çıkmadı ama Victor kötü çıktı. Aslında tam kötü de değil, sadece gözünü güç bürümüş gibi bir şey. Kitapta en sevdiğim karakterlerden biriydi, çok şaşırmadım aslında çünkü herkese şüpheli gözle bakıyordum. Ama yine de şaşırdım, çünkü bu olayın daha kapsamlı olacağını düşünmüştüm. Yani sırf tahta geçmek istiyor diye miydi bütün bu yaygara? Belki diğer kitaplarda ortalıkta dönen farklı şeyler olduğunu da görürüz.



Karakterlere dönersek, Rose'un kişiliği hoşuma gitti ve beni güldürdü. Dimitri'yi de çok sevdim (sevmeyen ölsün :D) fakat uzun saçları ve Rus aksanı (hiçbir zaman sevemediğim aksanların 2.si -1.si de Latin aksanı- ayrıca Roza da kulağıma garip geliyor :/ ) kesinliklikle benlik değildi. Zaten benlik değil Rose'luk olması gerekiyor ama olsun :D Ve sonra Vasilisa var. Vasilisa ismini söylemesi çok eğlenceli değil mi? :D Tamam, onun hoşuna gitmiyor bu yüzden Lissa diyoruz. Daha önce söylediğim gibi Rose'un en yakın arkadaşı rolünde Lissa. Biraz dengesiz olmasını saymazsak (ki bu da ruhu kullanmanın etkisiydi) şirin bir karakter olmuş. Amaaan geçin bunları :P Favori karakterime gelelim: Christian. Nedenini bilmiyorum ama tipiyle olsun karakteriyle olsun kesinlikle her türlü favorim oldu kendisi.

Bu kadar karakter yeter, gerisini okuyup görün :D Kitap hakkında genel olarak da bir şeyler söyleyip bitireyim bugünkü yorumumu. İlk olarak son sayfalara kadar bu kitapta öye bir romantizm falan yoktu. Bu beni hiç rahatsız etmedi hatta çok daha rahat okudum. Sıkıldım artık öyle daha ilk kitabından vıcık vıcık aşk akan fantastik serilerden. Yalnız Dimitri ile Rose arasında 7 yaş olması hiç de hoşuma gitmeyen bir ayrıntıydı. 5 falan olsaydı bari ya? Olmaz mı? Hiç mi? Peki o zaman. :D Ama bunu garipsemeyi kitabın yarısında bıraktım. Dimitri hoş çocuk :D

vampire academy tumblr ile ilgili görsel sonucu

Kitabı kesinlikle zevk alarak okudum ve uzun zamandır böyle "Nerede benim 2. kitabıım!" dediğim bir seri okumamıştım. Dediysem de uzun sürmemişti :D Bu kitabı da e-book formatında okudum çünkü (sanırım yeni baskısı çıkacak) hiçbir yerde bulamadım, internet sitelerinde bile tükenmiş. İyi peki, biz de çıkınca alırız :D 

İkinci kitabı ise hemen okumak istiyorum ama sorumluluk alıp, önce kütüphanemde beni bekleyen okumam gereken kitapları mı okusam, yoksa en yakın kitabevine gidip hemen 2. kitaba mı çöksem bilemedim. Sanırım mantığıma kulak verip daha yeni yaptığım alışverişteki kitapları okuyacağım önce :( 

Vampir Akademisi yorumum da buraya kadardı. Bir sonraki paylaşımımda görüşmek üzere, hoşçakalııın! :)


Satın Almak İçin: Kitap Sihirbazı

Puanım: 5  GoodReads Puanı: 4,2
Sayfa Sayısı: 376   Yazar: Richelle Mead   Yayınevi: Artemis






18 Şubat 2014 Salı

Kitap Alışverişim #11,5 - Yanlış Kargoya Doğru Nora'ya



Tekrar merhaba arkadaşlar, 11 numaralı kitap alışverişimi okuyanlar da görmüştür ki internetten yaptığım bir alışverişte bana Cehennem yerine Cennet adlı kitabı yollamışlar. (Şaka gibi :D) Ben de görvelileri arayıp konuştum ve Cennet'i tekrar kargoyla gönderdim ve onlar da Cehennem'i gönderdiler. Kitap bugün elime ulaştı. Teşekkürler Kitap Sihirbazı! :)

17 Şubat 2014 Pazartesi

Avcı (Melez Sözleşmeleri #5) - Tanıtım & İnceleme


Ölümlü dünya yavaş yavaş tanrıların yarattığı kaosa teslim olurken, Alexandria Andros, onu kendi yeteneklerindenşüpheye düşüren korkunç mağlubiyetin yaralarını bir an öncesarıp, savaşı sona erdirmek zorunda.

Alex ve sonsuz aşkı Aiden St. Delphi engelleri aşıp, tüm zamanların en tehlikeli tanrısını serbest bırakmak için Yeraltına giderken, ezelidüşmanlarına güvenmeliler.

Alex korkunç bir seçimle karşı karşıya: ya her şeyi ve ona güvenenherkesi imha edecek ya da kendini.


İçim yanaaar içim kanar daa isyeeaaannn :'( :'( 

Bu kadar iğrençleşebilirim galiba :D Ama ben bu seriyi nasıl bitiririm ya nasıl! Sürekli yeni kitaplarını beklemeye o kadar alışmışım ki (!) serinin temelli bittiğine inanamıyorum. İ-na-na-mı-yo-rum!! İstemiyorum ya bitmesin bu seri. Sonsuza kadar sürsün, bıkalım artık okumaktan, öyle bitsin. Biliyorum, en güzeli tadını damağımızda bırakıp bitmesi ama bu hoşlandığım anlamına gelmez. Bak ya! Şimdiden kitaptan kalıplar kullanmaya başladım. Her neyse bu kadar ağlayıp sızlanmak yeter, kitap incelemesine dönelim.

Kitabı bitirir bitirmez, son 50 sayfa dışındaki her şey aklımdan buharlaşıp uçtu. Bu yüzden en son yorumumda yaptığım gibi kitabı özet bölümlere ayırıp öyle inceleyeceğim. Bundan önce şöyle bir genel izlenimimi anlatayım. Kitabın ilk yarısını seriye yakıştıramadım. Bir olay olmadığından değil ama, son kitap olduğundan dolu dolu olur sanmıştım. Oysaki ilk yarı kesinlikle bir "fail" çıktı. O yüzden arada bir kitap bitirp öyle devam ettim. Ama hakkını yemeyelim, güzel bir seri bitişi oldu. Bu seri için son önemliydi, ve birkaç ayrıntı sinirimi bozdu (buna daha sonra değineceğim) ama bunun dışında beklentilerimi karşılayan bir sonla karşılaştım, mutluyum, gibi bir şey.

Spoiler İçeren Yorumum
Bana göre ayrılmış kitap bölümlerini inceleyelim:

1. Alex'in iyileşmesi ve muhteşem ordunun (!) hazırlanması ( syf. 0-93):

Bu bölüm sanırım kitabın en sıkıcı kısmıydı. Çok sıkıcı falan da değildi tabii ki ama serinin kendi içinde değerlendirilirse biraz göz devirerek okuduğumu söyleyebilirim. Ve bu bölümde Alex'e çok şaşırmıştım. Önceki yorumlarımı okuduysanız Alex karakterini ne kadar sevdiğimi bilirsiniz. Ama bu ilk iki bölümde "ne bu davranışlar, ne bu saçmalık, bu Alex mi?, Jennifer kafan bozukken mi yazdın kitabı" diye düşündüm. Tabii sonradan eski Alex geri döndü, yeri gelince söyleriz.

2. Seth'in gelişinden Apollo'yla olan toplantıya kadar geçen süreç (syf. 93-138):

Hala önemli bir olay olmadı ve Alex hala saçma sapan davranışlar sergiliyor. Fakat bu bölümde beni gülmekten yerlere yatıran (komik olduğu için değil) ve şoke eden bir olay oldu. Alex'in hamile olması! 'ndan süphelenmeleri, yani :D Bu ihtimali bile Aiden ilk söylediğinde tamamen kavrayamadım, aklıma hiç gelmezdi, 3-5 kere daha okuyunca psikolojim bozuldu heralde isterik isterik kahkahalar atmaya başladım. İhtimali bile bir garip hissettirdi, bilemiyorum. 

3. Apollo ile karar alınmasından Perses'in salınmasına kadar olan süreç (syf. 138-208):

Sonunda bir plan ve sonunda biraz hareketlenme! Fakat ondan önce Apollo ile ilk görüşmedeki olayların üzerinden geçelim. Alex'in içindeki Ares'in oğullarını çıkarma olayı falan müthişti. Ve yani, nasıl denir, içimin yağları eridi. Sonunda sevdiğim karakter geri döndü. Neydi o yok sadece Aiden'ın öpücüğünü hissediyomuş da yok keşke ölseymiş de. Hayır, hiç Alex'in tarzı değildi. Yani bilemiyorum, belki Aiden kısmı olabilir ama 'kazanamayacağız, keşke ölseydim' falan, Alex'in düşünceleri olamazdı. Ama bir de Alex'in hamile olmadığı gerçeği var ki hem komik hem de ne biliyim, Aiden o kadar umutlanmıştı falan, yazık :D Eh, bir de Aiden'ın öldükten sonra ruhunu Hades'e vermesi olayı da var ki, buna son bölümde geri döneceğim.

4. Perses'in salınması ve savaşa hazırlık (syf. 209-271):

Vegas olayı kitapta güzel bir nefes alma molası olmuş. Bol bol güldüm. Ve Perses'e de biraz ısındım bu bölümde. Komik titan seni :D Neyse, savaşa hazırlık dönemi de öyyle geldi geçti yani pek de bir şey hatırlamıyorum aslında. Seth'in yüzü bir adamakıllı gülmedi ya, içime oturdu resmen. Kitap boyunca Seth'e üzülmekten, kitaptan zevk alamadım resmen ya. Kötü kalpli Jennifer >:o

5. Yolculuk ve Ares'le savaş (syf. 271 - 332):

Yolculuk kısmı beni bile sıktı yani, onları düşünemiyorum, öyle söyleyim. Birinin öleceğini anladık ama Olivia değil de Deacon ölür diye düşünüyordum. Yazarlar hep canımızı yakmanın en güzel yolunu buluyor diye :D Bu beni kötü biri mi yapar bilmiyorum ama Olivia öldüğünde şok olup üzülsem de bir yanım onun yerinde Deacon veya Luke olmadığı için rahatlamıştı. Hem Caleb'la birlikte olacak, yani bu o kadar da kötü olmadı, değil mi? Oraya ulaştıklarında Alex'in babasıyla karşılaşması olayı, hoş bir ayrıntıydı. Ve maalesef seri boyunca bununla yetinmek zorunda kalacağımız bir ayrıntı :/ Sonra savaş başladı veben açıkçası Seth'in gücünü alıp Tanrı Katili'ne dönüştüğünde Seth güçsüz kalır falan sanmıştım. Onun yerine Alex'in eski hali gibi oldu yani, eh, çok da güçsüz sayılmaz işte. Çarpışma kısmı ise, hımm, nasıl desem, çarpıcıydı :D Sonrasında Perses'in topuklayıp kaçmasını beklemiyordum tabii ama önemli değil :D Ve Seth'in uyandığı kısımda da iyi güldüm, her şey normale döner sanmıştım.

6. Alex'in ölümü ve kitabın sonu (syf. 332 - 366):

Maalesef ki, her şey normale dönmedi. Tanrılar, Alex'in Tanrı katili olarak yaşamasını bir tehdit olarak gördüler ve -sizi pislikler!- onu "puf" diye yeraltı dünyasına postaladılar. Burada Alex'i cennet yerine koydukları "Elysium Tarlaları"na bıraktılar. Sonra Apollo geldi ruh tekmesi bilmem ne bişeyler zırvaladı, ben önceki kitapta olan o kısımları unutmuşum bu yüzden anlayamadım, sonra Aiden da geldi. Aaa, şansa bak. Sonra meğerse bunlar Ambrosia sayesinde yarı tanrıya dönüştüler. Bizim bildiklerimizden Eros, Heracles (Herkül), Pegasus, gibi... (Tabii Pegasus insan-tanrı çocuğu değil ,eww, oraları hiç karıştırmayalım sonuçta yarı tanrı) Aiden da Hades tarafından salındı çünkü Seth Tanrıların emri altına girip öldükten sonra da Hades'in olmayı kabul etmiş. Burada bildiğimi bile farketmediğim birkaç milyon küfür savurdum. her ne kadar aldığım bir sp. sayesinde Hades ilk söylediğinde Seth'in Aiden yerine gönüllü olacağını bilsem de bu kadar ileri gideceğini tahmin edememiştim doğrusu. Ve sonradan bir yolunu bulur, paçayı sıyırırlar diye düşünmüştüm.

Öyle bir şey olmadı, Seth'i bir daha göremedik, Luke, Deacon'ı bir daha göremedik, Alex'in babasıyla adamakıllı bir konuşmasını göremedik, Aiden'ın ailesiyle karşılaşmasını göremedik. Her şey düzeldikten sonra yeni sistem nasıl olacak, peki ya Aiden ve Alex için yeni hayatları nasıl olacak? Ne yani, ne yapacaklar, iblis mi avlayacaklar, Apollo gibi milletin dibinde ortaya mı çıkacaklar, sıkıcı konsey işleri mi yapacaklar yoksa kendilerine yeraltında bir gölün yanında küçük bir kulübe yapıp sonsuza dek mutlu mutlu yaşayacaklar mı? Nedir bu sorularımın cevapları? 

Çook uzun bir yorum yazdım ve hala söylemek istediklerim var ama bu kadarı fazla bile oldu galiba. Neyse, çok sevdiğim bir serinin son kitabı, bu yüzden konuş konuş bitiremiyorum, mazur görün. İlk kitabı okurken olayların bu raddeye geleceğini söyleseler "hahahha güzel espri, ama ne biliyo musun? konu güzelmiş, sen kitabını yaz bence, boşa gitmesin" derdim. Ve hala Seth'in lanet olasıca berbat kaderi için oturup ağlayasım var. Ama neyse, Hades'in yanına geldiği zaman Alex arada ziyaretine uğrar, takılırlar falan belki :D , diye kendimi avutmaya çalışıyorum ama ı-ıh olmuyor. Bildiğim kadarıyla bir new-adult paranormal olarak karşımıza çıkacak Titan serisinin "The Return" yani Dönüş diye bir kitabı çıkıyor, yani Melez Sözleşmeleri'nin yan serisi olarak. Seth'in hikayesini anlatacak, ama sonu değişmediği sürece okumak istemiyorum :( -Mızıkçı çocuk stiline dönüş yaptım, merhaba!-

Oof yine çok uzattım. Hemen bitiriyorum yoksa bir paragraf daha yazacağım. Bir sonraki postumda görüşmek üzere hoşçakalıın! -Bu seri bitmesin, bitmesin banane!-

Satın Almak İçin: Kitap Sihirbazı

Puanım: 5  GoodReads Puanı: 4,5 (Oh, wow!)
Sayfa Sayısı: 366   Yazar: Jennifer L. Armentrout   Yayınevi: DEX


Serinin Diğer Kitapları:

0,5. Daimon
5. Avcı (Sentinel)

16 Şubat 2014 Pazar

Bana Dokunma (Shatter Me #1) - Tanıtım & İnceleme


Juliette tam 264 gündür kimseye dokunmadı.

En son birine dokunması bir kazaydı. Ama Yeniden Kuruluş onu cinayetten içeri tıktı. Juliettein dokunuşunun neden bu kadar ölümcül olduğunu kimse bilmiyor. Kimseye bir zarar vermediği sürece bu durum kimsenin de umurunda değil çünkü dünya zaten perişan durumda. Her gün yeni bir hastalık ortaya çıkıyor, gıda sıkıntısı had safhada, gökyüzünde tek bir kuş kalmadı ve bulutlar garip bir renkte.

Yeniden Kuruluş, yeni düzenin tek çare olduğunu iddia ettiği için Juliettei bir hücreye kapattı. Hayatta kalan bir avuç insan ise savaş naraları atıyor. İşte bu yüzden Yeniden Kuruluş fikir değiştirmek üzere. Juliette onlar için mükemmel bir silah olabilir. Juliette, yeni düzenin tek silahı olabilir.

Juliette karar asamasında. Ya bir silah olacak. Ya da bir asi.


Vaov! Bu kesinlikle beklediğim şey değildi. Tamam, güzel bir kitap bekliyordum ama açıkçası içinde vıcık vıcık aşk da beklemiyor değildim. Bunun yerine muhteşem bir distopik macerayla karşılaştım. Ve romantizm de sınırı aşmamış, abartılmamıştı. Ön plana çıkıyor ama tüm kitabı kaplamıyordu, bu harika. 

Kitapta tabii ki benim en sevdiğim sahnelerden biri kaçış sahnesiydi. Diğeri de kitabın sonundaki özel kıyafeti deneme sahnesi :D Evet, evet, orada gerçekten çok güldüm. Kitaptaki tüm karakterler ise birbirinden muhteşemdi, Warner dahil. Juliette'in 264 gündür kimseyle muhattap olmayıp sonra dış dünyaya her şey normalmiş gibi dönmesi ve doğru düzgün konuşabilmesi garipti. Çoğu insan rehabilitasyondan sonra zor insan içine karışır yani. Belki de Adam'la aynı hücrede kalmaları alışma süreci olmuştur, bilemiyorum :/

Söylemem gerekir ki, bu kitaba yanlışıkla başladım. Kitabı almadan başlamak istemiyordum ama e-book'larımın arasında gezerken gözüme çarptı bir bakayım dedim. Sonra bir bakmışım 80. sayfadayım ve saat gecenin 2'si falan. Dedim burada bırakmak olmaz en iyisi devam edeyim. Ve bu süreçte kitabı da sipariş ettim, okuduğum kitaplar kütüphanemde olmazsa olmaz. Özellikle bu kitap :D

Sizin de anlayacağınız üzere, beğendim ben bu kitabı. Ama Ben Bırakma'yı her ne kadar hemen istesem de, 3. kitap çıkmadan almayacağım. Hem okumam gereken çok kitap var, hem de "ne zaman çıkacak, ne zaman çıkacak" diye beklemekten nefret ederim. Ayrıca Dex novellaları da çıkaracak mı diye merakla bekliyorum. Eğer öyle olursa, hepsini birlikte alırım :D

Kitabı incelerken ben birkaç bölüme ayırıyorum. Burası spoiler içerecek. 

1. Adam ve Juliette'in aynı hücrede geçirdiği süreç.
2. Adam ve Juliette'in aynı odada geçirdiği süreç.
3. Adam ve Juliette'in kaçışı.
4. Adam ve Juliette'in aynı evde geçirdiği süreç. 
5. Adam ve Juliette'in kaçışı. Vol.2
6. Adam ve Juliette'in aynı üste geçirdiği süreç.

Nasıl ama :D Tamam, tam olarak böyle olmayabilir, ama böyle açıklamak da çok hoşuma gitti. :D Yalnız buradan kitabın kendini tekrarlaması gibi bir yanlış anlaşılma çıkmasın, ben temaları kısaltıp küçülttüm yani, ayrıntılar kesinlikle faklı. Karakterlere gelecek olursak da, 2.de Warner, 4'te James (Adam'ın kardeşi), 5'te Kenji ve 6'da Castle başta olmak üzere Winston, Sonya ile Sara, Brendan gibi birçok karakter kitaba dahil oluyor.

Eh, kitaptan da azçok bahsettiğimize göre artık yorumu bitirmenin zamanı gelmiş demektir. Bir sonraki postumda görüşmek üzere, hoşçakalıın! :)

Satın Almak İçin: Kitap Sihirbazı

Puanım: 5  GoodReads Puanı: 4,05
Sayfa Sayısı: 332   Yazar: Tahereh Mafi   Yayınevi: DEX



12 Şubat 2014 Çarşamba

Küller Şehri (Ölümcül Oyuncaklar #2) - Alıntılar


Küller Şehri'ni okuma sürecimde gözüme çarpan birkaç alıntıyı sizlerle paylaşmaya karar verdim. Umarım hoşunuza gider :) Alıntılar, özellikle sondakiler, spoiler içeriyor olabilir. Bu yüzden kitabı okumayanlara alıntıları okumayı da tavsiye etmem.



Simon, Luke'a kaygılı bir şekilde baktı. "Bu bir kurda dönüşüp beni yiyeceğin anlamına mı geliyor?"
"Elbette hayır." Luke pizza kutusunu çöpe atmak için kalktı. "Kılçıklı ve hazmedilmesi zor olursun."


"Pekala, ben asla sıradanı öpmem." dedi Jace. "Burada durup sonsuza dek kök salmayı tercih ederim."
"Sonsuza dek mi?" dedi Simon. "Sonsuza dek korkunç uzun bri süre."
Jace kaşlarını kaldırdı. "Bilmeliydim," dedi. "Beni öpmek istiyorsun, öyle değil mi?"


"Sana kahve getirdim." Bardağı uzattı ama Clary başını iki yana salladı.
"O şeyden nefret ediyorum. Tadı ayak gibi."
Luke gülümsedi. "Sen ayak kokusunu nereden biliyorsun ki?"
"Sadece.. biliyorum."


Hayal edebildiğim en kötü duygu ne biliyor musun, demişti Simon. Sevdiğim insana, dünyadaki herkesten daha çok güvenememek.


Magnus ayağa kalktı. "Sanırım bu benim için gitme zamanının geldiğini gösteriyor," dedi. Clary, onun Alec'e bakmaktan kaçındığını farketti. "Hepinizle karşılaşmanın bir zevk olduğunu söylemek isterdim fakat değildi. Oldukça rahatsız ediciydi ve açıkçası, herhangi birinizi tekrar görmek için hiç sabırsızlanmıyorum."


"Bilmiyorum," dedi Clary. "Rakip oyuncuların yarasa bumerangları ve duvara tırmanma güçleri var, bizimse elimizde sadece suda giden bir kamyonet."


"Şimdi de açım," dedi Simon ve sivri dişlerini göstererek sırıttı. "Biraz daha kan içmek iyi gelir. Elbette ki senin kanın beni muhtemelen zehirler, seni b*k suratlı."
Valentine güldü. "Bunu denediğini görmek isterdim hortlak," dedi.

İndirimli satın almak için: Kitap Sihirbazı

Şimdilik bu kadar. Daha sonra arkadaşlarım falan okurken gözüme çarpan bir yer olursa, ekleme yapabilirim :) Hoşça kalıın!


Küller Şehri (Ölümcül Oyuncaklar #2) - Tanıtım & İnceleme


Vampirler, kurtadamlar, periler, gerçek aşk ve aklınızı başınızdan alacak kadar heyecan! Ölümcül Oyuncaklar can yakmaya devam ediyor!

Komada bir anne ve dünyayı yok etmeye kararlı bir baba.. Clary Fray, kurtadamlar, şeytanlar ve gizemli Gölgeavcılarıyla dolu, ürkütücü New York yer altı dünyasına doğru sürükleniyor. Geçmişiyle ilgili öğrendikleri yalnızca başlangıç. Şimdiyse dünyanın kaderi Clary'nin ellerinde. Yeni keşfettiği güçlerini ustaca kullanmayı ve asla kendisinin olmayacak bir erkeğe karşı hislerini dizginlemeyi başarabilecek mi?


Merhaba arkadaşlar! Ölümcül Oyuncaklar'ın 2. kitabın da yine sizlerleyim. İlk olarak ikinci kitabın Kemikler Şehri filmiyle ciddi bir tezat oluşturduğunu söylemeliyim. 3. kitabı henüz okumayan veya filmi izlemeyenlerin bir sonraki paragrafı geçmesini tavsiye ederim. 

Filmde Clary ve Jace'in kardeş olmadığını, duygularıyla oynamak için kullandığı bir yalan olduğu ve bu fikrin Hodge'un başının altından çıktığını görmüştük. İlk kitapta ise böyle bir şey yoktu. Daha doğrusu bize çaktırmıyorlardı. Ayrıca filmin sonunda Jace ve Clary kardeş olduklarına inanmıyorlardı. Bu kitapta ise yalan olma şansı kimsenin aklına bile gelmiyor, hatta kardeş olduklarını belli eden  bir çok işaret ile karşılaşıyorlar. Ve kardeş olduklarını zannediyorlar. Eğer filmi izlemeseydik biz de öyle zannedecektik, yani film bizim için kocaman bir spoiler bombası oldu. Ve ben öğrendim ki aslında durumun farklı olduğu sanırım 3. kitapta ortaya çıkıyormuş.Yani film sağolsun 3 kitaplık bir spoiler yedirdi bize :D


Kitaba dönüş yapacak olursam, ben Hodge'un öldüğünü falan unutmuşum. Cidden ne ara öldü ya o? Bir de kitapta sonradan açıklanacakmış gibi duran ama açıklanmayan birkaç olay oldu. Ve ben bu olayların 3. kitaba sarkacağından şüpheliyim. Mesela (Paragraf sonuna kadar spoiler) Jace Enstitü'den kaçıp Clary ve Luke'un yanına geldiğinde, bekçilik yapan Malik bunların tekerleğine bıçak (veya onun gibi bişeydi) fırlatacakken arkadan beyaz saçlı bir kadın gelip onu durdurmuştu. Clary bunu gördü ama sonradan unuttu. Ben unutamadım, Camlar Şehri'nde açığa çıkacak mı bu? Ve sonradan gemide Malik, Jace'e "Enstitü'de olanlar için özür dilerim, sadece görevimi yapıyordum" demişti. Jace ise tam Enstitü'de ne olduğunu hatırlamadığını söyleyecekken bir iblis gelmişti ve sözü yarıda kaldı, sonra da unutuldu. 3. kitapta umarım çözülür bunlar :D

Kitabın ilk yarısında biraz sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Ama devamını soluksuz okudum. Yine de o kadar olay olmasına rağmen hâlâ olaylar başlamamış gibi geliyor bana. Serinin devam kitaplarında daha büyük çarpışmalar olur umarım. (Kendimi çok psikopat hissettim. 'Vahşet! Daha çok vahşet istiyorum' :D) Kitabın sonu ise bana o kadasr çarpıcı gelmedi. Clary'nin annesi karakter olarak hoşuma gidiyor ama pek de umursamıyorum açıkçası. O ana kadar Clary'nin, annesinin kendisini zehirlediğini bilmediğini unutmuşum. Filmde birileri söylüyordu çünkü zehirlemiş falan diye. Ya da ben karıştırıyorum, bilmiyorum. Kafam allak bullak oldu. Ne olur şu filmlerde kitaba sadık kalsalar?! :D


(Spoiler)
Bu kitaptaki önemli olayları şöyle bir sıralayalım:

-Simon'ın vampire dönüşmesi: Aman Allah'ım! Bu olay cidden beklenmedik ve dehşet vericiydi. Hiç beklemezdim. Ama Simon'ın da Jace ile yarışabilmesi için suratına azıcık tip gelmesi gerekiyordu zaten, iyi oldu. (Kötüyüm ben böyle kabul edin :D) Ama nasıl güneşe çıkıyor hala anlayamadık, bir dahaki kitapta cevaplanacak bir soru daha. :)

-Clary'nin yeni mühür oluşturma özelliği: Bu konu hakkında fazla düşünmedim Kısaca, "hmm iyi ya, kullanışlı olur, güzel güzel.." gibi bir düşüncem var :D

-Jace'in hoplama zıplama yeteneği: Adı bile uyduruk olan bu şeyin nasıl çok önemli bir yetenekmiş gibi gösterildiğine hala aklım ermiyor. Hani tamam ne güzel atlıyor ölmüyor falan da, yetenek mi yoktu da bu saçma şey çıktı bu çocukta? Ayrıca bu cidden Valentine'ın çocuğu değilse bu yetenek kimden geçti? Sorgucu'nun bahsetmek üzere olduğu omzundaki o yara izi neydi ve Michael Wayland'ın oğlu olmaması ile ne alakası vardı? Çok. Merak. Ediyorum!

-Jocelyn'in nasıl uyandırılacağı: Kitabın sonunu küçük bir soru işaretiyle bitirdiler. İyi, hoş, tamam, güzel, annesi uyansın da şunlara bir "siz kardeş değilsiniz saftirikler" desin diye bekliyorum. (Umarım der yani.)

-Valentine'ın dede çakması beyaz saçları: Sanki basit bir şeymiş gibi göstermişler ama bence bu çok önemliydi. Çok mu stres yaptın Valentine'cığım? Nedir bu yani, nedenini anlayan bana bir açıklasın, aynayla falan mı ilgili? Yani ben de Valentine'ı yakışıklı bilirdim ama beyaz saçlı bir yakışıklı hayal etmek zor. (Takıldığım noktaya bakar mısınız?) Bir de uzun bir sakalı olsun tamamdır yani. Dumbledore-Magnus Bane karşılaştırması yapacaklarına Dumbledore-Valentine yaparlar artık.


İşte bir kitap daha böylece bitmiş oldu. Ben eğlendim okurken, fakat serinin devam kitaplarından daha iyi bir iş beklediğimi de itiraf etmeliyim. Camlar Şehri'ni artık muhtemelen yaz başı gibi alırım, çünkü şu an okunacaklar listem bir hayli kalabalık. Bir sonraki postta kitapla ilgili alıntılar paylaşacağım. Görüşmek üzeree :)



Ölümcül Oyuncaklar Serisi:
4- Düşmüş Melekler Şehri
5- Kayıp Ruhlar Şehri 
6- Cennet Ateşi Şehri

Cehennem Makineleri Serisi:
1- Mekanik Melek
2- Mekanik Prens
3- Mekanik Prenses

Puanım: 4   GoodReads Puanı: 4,26
Sayfa Sayısı: 477   Yazar: Cassandra Clare   Yayınevi: Artemis